16 Eylül 2018 Pazar

Satürn'ün Dünyaya Benzeyen Uydusu Titan'ın Göllerinde Yüzebilir miyiz?

Sıcak bir günde göle atlamak oldukça keyifli olabilir. Peki ya Titan'da hayat olsa ve bizler oradaki göllere atlasak nasıl olur?
Çoğumuz suda zaman geçirmekten keyif alırız. Bu bir havuz, deniz veya göl olabilir. Gezegenimizde birçok göl bu konuda elverişlidir ancak tehlikeli olanların sayısı da hafife alınmayacak kadar çoktur. Durum Satürn'ün uydusu Titan'da biraz daha ilginç bir hal alıyor çünkü eğer bu uyduda yaşıyor olsaydık ve göllerine girseydik, birkaç dakika içerisinde ölebilirdik.
Tahmininizdeki temiz su kavramından daha farklı olan Titan gölleri, farklı cisim ve kokular ile kaplıdır. NASA’nın uzay aracı tarafından incelenen bölgede, çeşitli görüntüler yakalandı. Buna dayanarak Titan’ın kuzey kutbunun devasa göller ile kaplı olduğunu söyleyen bilim insanları, göllerin hoş görüntüsüne adlanılmaması gerektiğinin altını çizdi.
Su yerine yüksek oranda etan ve metan içeren göller, tüm uyduya zehirli gaz salabilecek kadar tehlike içerir. NASA’nın ifadelerine göre Titan, Dünya’nın su buharlaşma, bulut oluşumu, yağışın nehirlere akışı, göl ve denizlerde toplanışı gibi ancak hammaddesi metan olan döngülere sahiptir. Son derece tehlikeli olan bu gezegen, Güneş Sistemi içerisinde bulunan ve en fazla keşfe ihtiyaç duyan gezegendir.
Yaşam belirtilerinin olup olmadığı, olabilecekse sınırları nedir bilinmeyen Titan, gölleri ile adeta ölüm saçıyor. Çok mümkün bir ihtimal olmasa da içine giren insanı ölüme sürükleyen su birikintisi, gezegende oluşabilecek yaşam belirtilerini de bir miktar engelliyor. Ancak imkânsız görünmeyen bu olay, NASA’nın kıskacı altında olsa da henüz bununla ilgili ciddi bir çalışma başlatılmış değil.https://www.webtekno.com/saturn

NASA Neden Ay'a Nükleer Reaktör Kurmak İstiyor?

NASA, yeni keşifleri için Ay'ı bir basamak haline getirmek adına Ay'a bir nükleer reaktör kurmak istiyor.
Ay'ı Güneş sisteminde daha derin keşif görevlerinde bir basamak haline getirmek adına Ay'da çalışabilecek bir nükleer reaktör kurmak için yıllardır çalışmakta olan NASA, bunu kolayca taşınabilen ve oldukça sağlam olan Kilopower ile başarabilir.

Peki bu Kilopower nedir?

Kilopower, NASA ve NNSA tarafından geliştirilen hafif ve mobil bir nükleer füzyon reaktörüdür. Uranyum-235 reaktör çekirdeğinde atomları parçalayarak sonrasında yüksek verimli Stirling motorlarında kullanılmak üzere elektrik enerjisine çevirilecek ısı enerjisi üretmekte. En az 10 yıl boyunca durmaksızın 10 kilowatt'lık elektrik üretebilen reaktör, NASA'nın Ay'da ve Mars'ta bir üs kurması için gereken enerjiden iki kat fazla.

Ay'da Nükleer enerjiye neden ihtiyaç duyuluyor?

Uzayı nükleer atıklarla kirletmemeliyiz gibi cümleler kurmadan önce, şimdiye kadar gerçekleştirilen her uzay görevinde, elektrik kaynağı olarak Plütonyum-238 kullanan radyoizotop termoelektrik jeneratörlerin kullanıldığını bilmelisiniz. Cleveland'deki Glenn Research Center'da görev yapan Kilopower mühendisi Marc Gibson, bu reaktör hakkında "Kilopower bize daha yüksek güçlü görevler gerçekleştirme imkanı sunuyor. Ay'da veya diğer gezegenlerde uzun süre kalacak astronotlar gönderirken, daha önce ihtiyaç duymadığımız bir enerji türüne ihtiyacımız olacak." diyor.

Nükleer enerji yerine Güneş enerjisi kullanılamaz mı?

Ay'da geceler iki hafta sürse de, teoride Güneş enerjisinin oldukça verimli bir şekilde kullanılmasının bir yolu var. Japonya merkezli Shimizu şirketi, Ay'ın 11,000 km'lik ekvator çizgisi üzerinde devasa bir güneş paneli kemeri oluşturulmasına yönelik bir konsepte sahip. Konsepte göre bu kemerin yarısı sürekli olarak Güneş ışığı alacak ve Ay'da atmosfer de olmadığı için Güneş ışığını engelleyecek bulutlar da olmayacak. Bu da Dünya'dakine kıyasla 5 kat daha verimli bir enerji üretimi sağlayabilir.https://www.webtekno.com/nasa

Evrende Başka Boyutların Olup Olmadığını Öğrenmeye Çok Yakınız


Evren, modern bilimin anlamlandırmakta güçlük çektiği bir yer. İnsanlık ise evrendeki çok çok küçük bir kum tanesinin üzerinde yüz binlerce yıldır bilinmezliğini çözmeye çalışıyor. Şimdi, yapılan son araştırmalara birlikte evrende bugüne kadar tanık olmadığımız başka boyutların varlığına kanıt aranıyor.
Geçtiğimiz yıl çarpışan iki nötron yıldızından gelen yerçekimsel dalgaların keşfi, belki de astronomi tarihinin en büyük keşiflerinden birisi oldu. Chicago Üniversitesi’nde görevli akademisyenler, bu yer çekimsel dalga verilerine dayanarak, evrende varlığı muhtemel olan uzamsal boyutlara dair hiçbir kanıt bulamadılar. Yaptıkları son araştırma ise geçtiğimiz yıl çarpışan o iki nötron yıldızının yaydığı yer çekimi dalgaları hakkında daha çok bilgi sahibi olmamızı sağladı. Bu veriler, evrenin hala keşfedemediğimiz bazı yönlerini anlamak için çok idealler. 
2015 yılında üç fizikçi, yer çekimi dalgalarını ilk kez tespit ettikleri için Nobel Ödülü kazanmışlardı. Geçtiğimiz yıl ise bilim insanları, bu dalgaların varlığını nötron yıldızlarının çarpışmasıyla ilk kez gözlemlediler. Bu iki gelişme arasındaki en büyük fark, birisinde kağıt üzerinde kanıtların sunulmasıydı. İkinci olayda ise kağıt üzerinde sunulan verilerin kesin bir şekilde doğruluğunu kanıtlayan elektromanyetik dalgalar (ışık) gözlemlenmişti.
 
Araştırmacılardan Daniel Holz, “Bu hem yerçekimi hem de ışık dalgalarında aynı anda kaynakları tespit edebildiğimiz ilk zamandı. Tamamen yeni ve heyecan verici bir araştırma alanımız oldu, evrenle ilgili her türlü ilginç şeyi öğrenme fırsatı yakaladık" diyor. 
Aslında Einstein’ın genel görelilik kuramı güneş sistemini çok iyi açıklıyor, ancak araştırmacılar evrenle ilgili daha fazla şey öğrendikçe modern astronomiyi Einstein’in hayal gücünden öteye taşıyorlar. 

Peki Einstein’ın hayal gücünden öteye giden o sır ne? Cevap: Karanlık madde!

Karanlık madde, evrenin sürekli gelişmesine neden olan, kaynağı bilimsel olarak henüz tespit edilememiş bir kavram. Elbette içerisinde çok fazla bilinmez var. Zaten bu kavramı araştıran çok büyük boyutlu CERN gibi deney merkezleri mevcut. Nitekim bu deney merkezleri yapay, uzaydan gelen elektromanyetik dalgalar ise gerçek.
Yapılan son araştırma Einstein’ın genel görelelik teorisine alternatif olacak pek çok teoriyi de gündeme getiriyor. Hatta bilim insanları genel göreleliğin bazı noktalarda evreni açıklamak için tutarsız kalabileceği görüşündeler. 
Geçtiğimiz yıl gerçekleşen iki nötron yıldızı çarpışmasından gelen dalgalar, 17 Ağustos 2017 sabahında LIGO araştırma merkezindeki sensörler tarafından net şekilde algılanmışlardı. İlk ışık dalgalarının ardından çarpışmaya ilişkin gama ışınları, X-ışınlar, radyo dalgaları, optik ve kızılötesi ışık da algılandı. Karanlık maddeyi açıklamaya çalışan popüler bir teoriye göre yerçekimi uzayda dağılırken başka boyutlara sızıyor. Eğer gücünde değişiklikler yaşıyor olsaydı, dedektörlere gelen sinyallerin daha zayıf olması gerekiyordu. Şimdi biraz beynimiz yansın: O dalgalar beklendiği gibi zayıf değillerdi. 
Nötron yıldızlarının çarpışmalarından gelen sinyaller, evrenin her yerinde bugün bildiğimiz boyutların geçerli olduğunu kayıtlardı. Bu boyutlardan üçü uzayda, dördüncüsü ise zamanın ta kendisi olarak anlamlandırıldı.
Araştırmacılara göre bu daha bir başlangıç, çünkü bugüne kadar bulguları doğrulamak için ellerinde somut veriler bulunmuyordu. Şimdiyse test edebilecekleri çok fazla teori var. Bu nedenle Dünya her an Einstein ya da Hawking’in öncüsü olduğu modern astronomide devrim yaşayabilir. 
Bilim insanları da bizler de yeni sürprizleri dört gözle bekliyoruz.https://www.webtekno.com/evrende