27 Aralık 2017 Çarşamba

2018'de izlemeniz gereken gökyüzü olayları


Bilim dergisi Science Alert, güneş tutulmalarından meteor yağmurlarına, ay tutulmalarından ilk kez yayımlanacak kara delik fotoğraflarına 2018 boyunca takip edilecek gökyüzü olaylarını derledi.
© Getty Images MeteorDünya bildiğiniz gibi… Savaşlar, kavgalar, ödenmesi gereken faturalar, ev işleri ve çalışma hayatı… Ancak uzayda günbegün muhteşem keşifler yapılıyor ve doğa olayları izleniyor.
Tabi ki önümüzdeki yıl öngöremediğimiz gelişmeler de olacak, ancak Science Alert dergisi 2018'de başınızı gökyüzüne çevirmenizi gerektiren olayları derledi.

Tutulmalar

Bu yıl tam güneş tutulması olmayacak, ancak dünyanın çeşitli yerlerinden görülebilecek üç tane parçalı güneş tutulması, iki tane tam ay tutulması gerçekleşecek.
31 Ocak - Tam ay tutulması Avustralya, Kuzey Amerika, Doğu Asya ve Pasifik Okyanusu'ndan izlenebilecek.
15 Şubat - Parçalı güneş tutulması Antarktika, Şili ve Arjantin'den görülebilecek.
13 Temmuz - Parçalı güneş tutulması Antarktika ve Avustralya'nın güneyinden izlenebilecek.
27 Temmuz - Avrupa, Afrika, Batı ve Orta Asya ve Batı Avustralya'dan tam ay tutulması izlenebilecek.
11 Ağustos - Parçalı güneş tutulması Kanada'nın kuzeydoğusunda, Grönland'da, Kuzey Avrupa'da ve Asya'nın kuzeydoğusundan görülebilecek.
© Getty Images 21 Ağustos 2017'deki tam güneş tutulması.

Meteor yağmurları

Her yıl, bir dizi meteor yağmuru oluyor ve fotoğraf makinenizi hazır ederseniz, olağanüstü fotoğraflar çekebilirsiniz. Bunlardan en önemli ikisi ise Perseid ve Geminid.
12 ve 13 Ağustos tarihlerinde, saatte 60 göktaşının düştüğü Perseid meteor yağmurlarını izleyebilirsiniz.
13 ve 14 Aralık'ta izlenebilecek Geminid meteor yağmurlarında ise saatte 120 göktaşı düşecek.

Kara delik fotoğrafı

Bu yıl Nisan ayında, çok sayıda teleskopun yer aldığı bir proje olan Event Horizon Telescope (EHT), ışığın bile kaçamayacağı kadar fazla çekim gücü olan kara deliğin ufkunun fotoğrafını çekti.
Galaksimizin merkezinde bulunan süper kara delik Sagittaurus A'nın beş günlük gözlem sırasında çekilen fotoğraflarını 2018'in başlarında görebileceğiz.

Ay keşif turları

Ay'ın yüzeyine son ayak basan kişi NASA astronotu Eugene Cernan idi. Bu olay 1972 yılında gerçekleşti.
2018 yılında Ay'a kendimiz gitmiyor olsak da, Ay ile ilgili pek çok olay meydana gelecek.
Hindistan 2018'de tarihinde ilk defa Ay'a bir misyon gönderiyor.
Çin'in Chang'e 4 ve Chang'e 5 misyonları da Ay'da keşif yürütecek.
ABD'nin Ay'a yeniden insan göndereceği söylentileri de bir süredir dolaşıyor.
Google'ın Lunar XPrize yarışmasını da unutmamak lazım. 30 milyon dolarlık yarışma, dünya çapından mühendis, girişimci ve kaşifleri düşük bütçeli robotik uzay keşif metodları geliştirmeye davet ediyor. 

26 Aralık 2017 Salı

Güneş Sistemi'nin oluşumuna dair yeni teori ortaya atıldı


Güneş Sistemi'nin oluşumuna dair yeni teori ortaya atıldı

Bilim adamları, Güneş Sistemi'nin ölmekte olan dev bir yıldızdan yayılan güçlü parçacık akımlarının yalıttığı gaz ve toz balonunun içinde oluştuğunu ileri sürdü.

Dünya Bülteni/ Haber Merkezi
ABD'nin Chicago Üniversitesinden araştırmacılar, sonuçları "Astrophysical Journal" dergisinde yayımlanan araştırmada, Güneş Sistemi'nin oluşumuna dair mevcut açıklamalardan farklı bir teori ortaya attı.
Bilim adamları, Güneş Sistemi'nin oluşumunu milyarlarca yıl önce gerçekleşen bir süpernova patlamasıyla açıklayan teoriyi bugüne dek yaygın olarak kabul ediyordu. Fakat bu teori, Güneş Sistemi'nin erken devirlerinde iki tür izotopun neden orantısız miktarlarda bulunduğunu açıklayamıyordu.
Bu dönme ait meteor kalıntılarında yapılan incelemeler, alüminyum-26 izotopunun fazla, demir-60 izotopunun ise az bulunduğunu gösteriyordu.
Süpernova patlamalarında her iki izotopun da çok büyük miktarlarda çevreye yayıldığına dikkati çeken bilim adamları, demir-60 iztopunun nasıl yalıtılmış olabileceğini anlamaya çalıştı.
Yeni teoriye göre, Güneş Sistemi "Wolf-Rayet Yıldızı" adı verilen, Güneş'ten 40 ila 50 kat büyük bir yıldızdan yayılan parçacık akımlarının Güneş'i ve yörüngesindeki gezegenleri, uyduları ve diğer gök cisimlerini meydana getiren malzemeleri bir balon içinde yalıtmasıyla oluştu.
Nükleer füzyonu sona ermiş ve ömrünü tamamlamakta olan Wolf-Rayet Yıldızı'nın saniyede 2 bin kilometre hızla uzaya yaydığı parçacık akımları yıldızın çevresindeki gaz ve toz materyali dış kabuğu ağır metallerden oluşan bir balonun içinde hapsetti.
Wolf-Rayet Yıldızı ölürken etrafa yayılan alüminyum-26 parçacıkları, bu ağır kabuğun bir tarafını yarıp geçmeyi başardı fakat diğer tarafı aşamayınca içeride hapsoldu. Demir-60 izotopları ise balonun duvarlarına çarparak dışarıda kaldı veya alüminyum-26 parçacıklarının açtığı yarıktan kısmen içeri sızabildi.
Sert kabuk daha sonra kütle çekimiyle içe doğru çökerek yok oldu ve Güneş Sistemi oluştu.
Bilim adamları, Güneş'e benzer yıldızların etrafındaki sistemlerin büyük bölümünün bu şekilde oluştuğunu ileri sürüyor. Çünkü sistemin ancak bu yalıtım sayesinde kendi kütle çekim örüntüsünün çevreden bağımsız olarak kazanabileceğine dikkati çekiyor.
Güneş Sistemi, Güneş ve yörüngesindeki 8 gezegen ile onların bilinen 166 uydusu, 5 cüce gezegen ile onların bilinen 6 uydusu ve 2 asteroit kuşağında yoğunlaşan milyarlarca küçük gök cisminden oluşuyor.Kaynak:http://www.dunyabulteni.net

Pentagon yetkilisi: UFO'ların varlığından şüphe yok

Pentagon                         ABD Savunma Bakanlığı'nın (Pentagon) tanımlanamayan uçan cisimleri (UFO) araştıran özel programının ortaya çıkmasının ardından programın direktörü UFO'ların varolduğuna dair şüphe bulunmadığını söyledi.
Pentagon, motor gücüyle çalıştığına dair hiçbir işaret olmadan aşırı hızla uçan cisimlerle ilgili belgeler hazırladığını söylediği İleri Uzay Tehdidi Tanımlama Programı'nın (AATIP) 2012'de kapatıldığında ısrar ediyordu. AATIP Direktörü Luis Elizondo ise görevinden sadece iki ay önce ayrıldığını belirtti.
'MAKUL ŞÜPHENİN ÖTESİNDE'
Amerikan ve İngiliz medyasına konuşan Pentagon yetkilisi, 'insanlığın sahip olduğundan çok daha ileri teknoloji kullanan UFO'ların varlığının makul şüphenin ötesinde olduğunun kanıtlandığından' söz etti. Elizondo, ''UFO'ların oluşturduğu potansiyel tehdit karşısında ülkelerin bilinçli olması gerek'' uyarısı yaptı.
'NÜKLEER TESİSLER, ENERJİ SANTRALLARI'
UFO'ları kullananların insan olmadığının net olduğunu, dolayısıyla bunların nereden geldiği sorusunun sorulması gerektiğini dile getiren AATIP Başkanı, UFO'ların görülmesinin yoğunlaştığı coğrafi sıcak bölgeler olduğunu, zaman zaman nükleer tesisler ve enerji santralları üzerinde yoğunlaştığını, UFO'ların görülmesinda ortak unsurlar bulunduğunu anlattı.                                                                                                                                          'AŞIRI HIZ VE MANEVRA KABİLİYETİ'
Bunları 'aşırı manevra yeteneği, ses patlaması olmadan sesten hızlı sürat, saatte 8 bin mile ulaşan hız, kumanda yüzeylerinin olmaması' diye sıralayan Elizondo, elde ettikleri bu verilerin radar sinyalleri verileri, savaş uçaklarının kamera görüntüleri ve çok sayıda görgü tanığı tarafından desteklendiğini söyledi. ''Hiçbir zaman düşmanlık sergilemediler, ama bu dünyada kimsenin yapamayacağı şekilde manevra yapmaları karşısında bir şeyler gerçekleşebileceğine dair tetikte ve bilinçli olunmalı'' dedi.
EKİMDE MATTIS'E İSTİFA MEKTUBU VERDİ                                                                         2004 tarihli 'UFO karşılaşması' görüntülerinin tanıklarından olan eski donanma pilotu David Fravor'u geçen hafta UFO gördüğünden kesinkes emin olduğuna dair CNN'e demeç verdiği için 'ulusal kahraman' ilan eden Elizondo, AATIP'yi etrafında oluşturulan aşırı gizlilik yüzünden ekimde terk ettiğini belirtti. Savunma Bakanı James Mattis'e yazdığı istifa mektubunda ''Bu mesele için niye daha fazla zaman ve çaba harcamıyoruz? Bu fenomenin becerisini ve niyetini belirlemek hem silahlı kuvvetlerin hem de ulusun yararına olacaktır'' dedi.
'HAVADAKİ HER TUHAFLIK, UZAYLI OLMAK ZORUNDA DEĞİL'
Bazı başka uzmanlar ise UFO görmenin gerisinde genellikle dünyevi bir açıklama olduğunu, olmadığı zaman da bunu illa uzaylıların varlığının kanıtı olarak değerlendirmemek gerektiğini söylüyor.Kaynak:https://tr.sputniknews.com/yasam

22 Aralık 2017 Cuma

Ruslar Satürn'e gitti mi?

Ruslar Satürn'e gitti mi?
Belki daha önce Rusların Satürn'e insan gönderdiği şeklinde bir takım iddialar duymuş olabilirsiniz. Geçtiğimiz sene ve daha öncesinde birkaç kere gündeme getirilen iddia gerçek olabilir mi?
Ruslar Satürn'e gitti mi?
UFO avcıları ve ilginç olayları haber yapan bazı kaynaklar tarafından Satürn görevine ait sözde video bu iddianın kanıtı olarak gösteriliyor. Halen bu ilginç iddianın yankıları konuşulmaya devam ediyor.
Ruslar Satürn'e gitti mi?
İleri sürülenlere göre Ruslar, Satürn'ün ayı olan Titan'a insan gönderdi. Görev neredeyse 7 yıl sürmüş.
Ruslar Satürn'e gitti mi?
Ortalıklarda gezinen videonun ise Rus Uzay Ajansı tarafından sızdırıldığı belirtiliyor.
Ruslar Satürn'e gitti mi?
Satürn, Güneş Sistemi'nin 6. gezegenidir ve çıplak gözle görülebilir. Büyüklük açısından Jüpiter'den sonra geliyor. Eliptik bir yörünge izlediği için Güneş'e olan uzaklığı her zaman aynı değil.
Ruslar Satürn'e gitti mi?
Dünya ve Satürn arasındaki mesafe sürekli olarak değişiyor. En yakın mesafe 1.2 milyar km civarında. Dünya ile Güneş arasındaki mesafenin 8 katı. İki gezegen arasındaki en uzak mesafe ise 1.7 milyar km'yi aşıyor.Ruslar Satürn'e gitti mi?Ruslar Satürn'e gitti mi?
Ruslar Satürn'e gitti mi?
Uzay araçlarının hepsi yakıt tüketimini en aza indirmek ve hızı artırmak için gezegenlerden, aylardan ve hatta Güneş'ten faydalanıyor. İddialarda Rusların, bu yolla Satürn'e kadar ulaştığını ve Titan'ı incelediği vurgulanıyor.Ruslar Satürn'e gitti mi?Ruslar Satürn'e gitti mi?Ruslar Satürn'e gitti mi?

19 Aralık 2017 Salı

NASA yaşamın mümkün olabileceği iki gezegen keşfetti

Güneş Sistemi dışında yeni bir gezegen keşfedildiABD Uzay ve Havacılık Dairesi (NASA) güneş sistemi dışında 104 gezegen keşfettiğini, bu gezegenlerden ikisinde yaşamın mümkün olabileceğini belirtti.
Kepler uzay teleskopuyla yapılan gözlemlerde keşfettiği güneş sistemi dışındaki gezegenlerden dördünü incelemeye alan NASA, Dünya ile benzer ve yaşamın mümkün olabileceği iki gezegen keşfettiğini duyurdu.
Dünya'dan 181 ışık yılı uzaklıktaki K2-72 kızıl cüce yıldızının yaşama elverişli koşullara sahip bölgesinde olabileceği belirtilen bu gezegenlerde suyun var olabileceği kaydedildi.
​NASA’dan yapılan açıklamada "Merkür’ün Güneş’e yakınlığından daha yakın bir yörüngeye sahip olsa da, K2-72 gibi bir yıldızın etrafında dönen bir gezegende hayatın olması ihtimaller dahilinde" ifadeleri kullanıldı.
Açıklamada ayrıca bu keşiflerin North Gemini teleskopu, Hawaii’deki W. M. Keck Gözlemevi, Kaliforniya Gözlem Üniversitesi Otomatik Gezegen Teleskopu ve Arizona Üniversitesi’ndeki bir teleskop ile toplanan bilgiler ışığında yapıldığı ifade edildi.
Bu arada NASA şimdiye kadar, Kepler teleskopu ile bulunan 104 gezegenin yanı sıra güneş sistemi dışında 2000’i aşkın gezegen keşfetti.  https://tr.sputniknews.com/bilim/201607211023991099-nasa-gezegen-kepler/

Süper Ay İstanbul’dan izlendi

Süper Ay İstanbul’dan izlendiAy’ın Dünya’ya en yakın konumuna gelmesi beklenen olay İstanbul’da çıplak gözle izlendi
Ay’ın Dünya’ya en yakın konuma gelmesi beklenen olay dün gerçekleşti. Gökyüzünde sıra dışı bir görüntüye sahne olan Süper Ay, çıplak gözle de İstanbul’dan izlendi.
’Süper Ay" olarak adlandırılan bu gökyüzü olayı gerçekleşirken kartpostallık görüntüler oluştu. Dolunay şeklindeki Ay, normalden yüzde 7 daha büyük ve yüzde 15 daha parlak olarak gözlemlendi.
Süper ay nedir?
Süper Ay, Dünya'nın tek doğal uydusu olan Ay'ın yerberi konumunda görülmesi olayıdır. Süper Ay sırasında Ay, normalden yüzde 14 daha büyük ve yüzde 30 daha parlak görünür.
Amerikan Havacılık ve Uzay İdaresi NASA, Süper Ay'ın oluşmasının sebebini, Ay'ın Dünya etrafındaki yörüngesinin tam bir yuvarlak olmaması olarak açıklar.
Ay, yerberi konumunda Dünya'dan 363 bin 300 kilometre uzaklıkta yer alırken bu durum yeröte konumunda 405 bin 500 kilometredir. Ay'ın Dünya'ya olan uzaklığı genellikle 382 bin 900 kilometre civarıdır ve yıl içerisinde değişkenlik gösterir. İşte bu değişkenlik Süper Ay fenomenini meydana getirir.
Kaynak: Süper Ay İstanbul’dan izlendi

Yeni keşfedildi: Güneşten 800 milyon kat büyük

Yeni keşfedildi: Güneşten 800 milyon kat büyük13 milyar ışık yılı uzaklıkta olduğu ve Büyük Patlama'dan 690 milyon yıl sonra gözlendi
Gök bilimciler, süper kütleli kara delik keşfetti. Süper kütleli kara delik, 13 milyar ışık yılı uzaklıkta
Gök bilimciler, süper kütleli kara delik keşfetti. Gemini Kuzey Gözlemevi ile ABD Havacılık ve Uzay Dairesine (NASA) ait Wise teleskobu sayesinde keşfedilen kara deliğin, 13 milyar ışık yılı uzaklıkta olduğu ve Büyük Patlama'dan 690 milyon yıl sonra gözlendiği belirtildi.
Bilim adamları, "en uzaktaki canavar kara delik" olarak adlandırılan gök cisminin kütlesinin Güneş'inkinin yaklaşık 800 milyon katı olduğunu ifade etti.
Kara deliğin evrenin oluşmasından çok kısa süre sonra bu büyüklüğe erişmesinin şaşırtıcı ve süper kütleli kara deliklerin gelişimiyle ilgili teorilere meydan okur nitelikte olduğuna dikkat çekildi.
Keşifle ilgili ayrıntılar "Nature" dergisinde yayımlandı. AA

Yeni meteor yağmuru başlıyor

Yeni meteor yağmuru başlıyorGökyüzünde yılın son ve en büyük görsel şöleni olarak nitelendirilen Geminid (İkizler) göktaşı yağmuru için geri sayım başladı!
Geminid Meteor Yağmuru 13 Aralık 2017 Çarşamba gününü 14 Aralık 2017 Perşembe gününe bağlayan gece doruk noktasına ulaşacak.
"Meteor yağmurlarının kralı" olarak bilinen Geminid, 3200 Phaethon adlı sönük bir kuyrukluyıldızın, Güneş etrafındaki yörüngesinde dönerken arkasında bıraktığı kaya parçaları sonucunda oluşuyor.
Yeterince karanlık alanlarda gece saat 00.00'dan sonra saatte ortalama 50'ye yakın "yıldız kayması" görülebilecek. Peki bu yılın son gökyüzü şölenini fotoğraflamak için yapmanız gerekenler neler?
Meteor yağmuru sırasında güzel kareler elde etmekte niyetliyseniz doğru bölgeyi seçmenizde de önemli.
Ay’ın ışığı gösteriyi izlemeyi güçleştirebilir; dolayısıyla gözlem için en uygun zaman, gece yarısı ile şafak arasındaki; yani Ay’ın küçülmeye başladığı saatler.
İster meteor yağmurları ister yıldız çekimleri olsun şehir ışıklarından uzak bir noktada, temiz bir gökyüzü ve uygun hava koşullarını yakalamak lazım.
Göktaşları kentsel alanların parlak gökyüzlerinde bile görülebilir, ancak bu durumda ideal ortama kıyasla göktaşlarının ancak dörtte birini görebilirsiniz.  Nerede olursanız olun gökyüzünü izlemeye başlamadan yarım saat önce gözlerinizi karanlığa alıştırmaya çalışın.
TELE LENS KULLANMAYIN
Tele lensler her ne kadar uzak cisimleri çekmek için faydalı olsa da konu, gece ve gökyüzü çekimi olduğunda sonuç tam bir hüsran oluyor.
Bu yüzden size tavsiyemiz meteor yağmurunu fotoğraflarken tercihinizi daha geniş açılı lenslerden yana kullanmanız.  Gece çekimlerinde iyi sonuçlar elde etmek için ilk yapmanız gereken şeylerden biri kameranızı sabitlemek.  Az ışıklı ortamlarda kameranızı sabitleyeceğiniz bir tripot'unuz yoksa kameranızı sabit bir yere konumlandırabilirsiniz.
NTV

Süpernova patladı, muhteşem ilahi sanat bir kez daha göründü

Süpernova patladı muhteşem ilahi sanat bir kez daha göründüCenab-ı Hakkın kudreti ile meydana gelen olaylardaki ilahi sanat muhteşem. Bilim adamları fiziksel açıklama yaptı
Chandra X-ışını Teleskobu, süpernova kalıntısının maddi bileşenlerini farklı renklerde görüntüledi.
ABD Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA) Chandra X-ışını Teleskobu'nun süpernova patlamasından arta kalan maddi unsurları farklı renklerde kayda aldığı bir fotoğrafı internet sitesinde yayımladı.
Fotoğrafta silikon kırmızı, sülfür sarı, kalsiyum yeşil ve demir mor renklerde belirirken, patlamanın kendisinin merkezden dış hatlara doğru mavi dalgalar halinde yayıldığı görülüyor.
Chandra gibi X-ışını teleskopları süpernova kalıntılarının incelenmesi büyük önem taşıyor. Bu patlamalar, üzerinden binlerce yıl geçtikten sonra dahi milyonlarca derecelik sıcaklıklar yaydığından, en güçlü şekilde X-ışını tayflarında görüntülenebiliyor.
Bilim adamları Chandra'nın X-ışını hassasiyeti sayesinde yalnızca patlamadan geriye hangi maddi bileşenlerin kaldığı değil, patlamayla birlikte belirli bir maddi bileşenin uzaya ne miktarda yayıldığını da tespit edebiliyor.
Chandra Teleskobu'ndan elde edilen verilere göre, Cassiopeia A'dan uzaya 10 bin Yer kütlesi ağırlığında sülfür, 20 bin Yer kütlesi ağırlığında silikon, 70 bin Yer kütlesi ağırlığında demir ve 1 milyon Yer kütlesi ağırlığında oksijen yayıldı.
Kaynak: Süpernova patladı muhteşem ilahi sanat bir kez daha göründü

15 Aralık 2017 Cuma

NASA, yılın en büyük keşiflerinden birini açıkladı

Google'ın geliştirdiği yapay zekayı kullanan NASA, Dünya'nın Güneş Sistemi'ne neredeyse tıpatıp benzeyen 8 gezegenli bir sistem buldu.             NASA, bulduğu bu gezegen sistemine Kepler-90 adını verdi.
Kepler-90 ile Güneş Sistemi'nin karşılaştırması.Yeni gezegen sisteminin Dünya'dan 2 bin 545 ışık yılı uzaklıkta olduğu bildirildi. Gezegen sisteminin merkezindeki yıldızın, Güneş'ten daha sıcak ve büyük olduğu belirtildi.
Sistemin en küçük gezegeni olan Kepler 90i, dünyadan üçte bir oranında daha büyük ve yaklaşık 420 santigrat derece sıcaklığında.
Washington DC'deki NASA merkezinden astrofizik direktörü Paul Hertz, gezegen sisteminin güneş sistemiyle benzerliğini vurguladı.
Kepler Uzay Teleskobu şimdiye kadar 4 bini aşkın gezegen adayı gök cismini yakaladı.           

CERN uzmanları Türkiye’de buluşuyor

CERN üyesi veya asosiye üyesi ülkelerin yer aldığı ‘Restricted ECFA’, Türkiye’ye ilk ziyaretini 6-7 Ekim’de yapıyor. Hızlandırıcı ve yüksek enerji fiziğinin Türkiye ve Avrupa’daki en önemli uzmanları, 6 Ekim’de Boğaziçi Üniversitesi’nde bir araya gelecek, Türkiye’nin bu alandaki çalışmalarını mercek altına alarak teknoloji üretimini ve yatırımlarını inceleyecek. Ardından 7 Ekim’de İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde düzenlenecek kapalı oturumda detaylı değerlendirme yapacak.

Parçacık Hızlandırıcı Fiziği ve ilgili alanlardaki çalışmalarda Avrupa Birliği’nin uzun dönem stratejilerini belirleyen, Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi (CERN) ile üyelik bağı olan ülkelerden temsilcilerin yer aldığı ECFA’nın (The European Committee for Future Accelerators) bir alt kurulu olan ‘Restricted ECFA’, 6-7 Ekim’de Türkiye’yi ziyaret ediyor. Boğaziçi Üniversitesi, RECFA heyetinin Türkiye’de gerçekleştireceği açık oturuma, İstanbul Bilgi Üniversitesi ise kapalı oturuma ev sahipliği yapacak.
GÜNCEL ÇALIŞMALAR DEĞERLENDİRİLECEK
6 Ekim’de Boğaziçi Üniversitesi’nde parçacık fiziği alanında Avrupa’nın ve Türkiye’nin en önemli uzmanlarının katılacağı bir açık oturum gerçekleştirilecek. Açık oturumda Türkiye’de parçacık fiziği ve ilgili alanlarda sürdürülen çalışmalar değerlendirilecek; bu alandaki bilimsel çalışmalar, altyapı imkânları, insan kaynağı yatırımları ve toplum-sanayi etkileşiminden teknolojik kazanımlara kadar farklı başlıklarda Türkiye’deki durum RECFA üyelerine sunulacak. 7 Ekim’de İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde yapılacak olan kapalı oturumda ise RECFA üyeleri Türkiye hakkındaki ön değerlendirmesini gerçekleştirecek.
2006’dan bu yana CERN / LHC ATLAS Deneyi’nde görev alan ve 2011’den beri deneye Türkiye’den Boğaziçi Üniversitesi şemsiyesi altında katılan bilim insanlarının yer aldığı ekibin liderliğini üstlenen Boğaziçi Üniversitesi Fizik Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Erkcan Özcan, söz konusu toplantıda Türkiye’nin Avrupa’da hızlandırıcı teknolojisi alanında yapılan çalışmalara nasıl entegre olacağı, CERN’ün geleceğinin de ele alınacağı farklı başlıkların masaya yatırılacağını belirtti.
İŞBİRLİĞİ FIRSATI: Türkiye’nin parçacık fiziği alanında CERN çatısı altında yürüttüğü çalışmaların 1954’e dek uzandığını anımsatan Erkcan Özcan, Türkiye’nin 2015’te CERN’e asosiye üye statüsü almasıyla birlikte CERN ile ortak projeler geliştirmek adına önemli bir adım atıldığını belirtti. Yüksek enerji fiziği alanında kullanılan hızlandırıcıların üretiminde Türkiye açısından CERN başta olmak üzere bu alanda önemli işbirliği fırsatları olduğuna dikkat çeken Erkcan Özcan, bu toplantıyla Türkiye’nin potansiyelinin ortaya konularak parçacık fiziğinin çeşitli alanlarında alabileceği aktif rolün gündeme geleceğini belirtti.
Boğaziçi Üniversitesi’nin RECFA heyetinin Türkiye’de gerçekleştireceği ilk etkinliğe ev sahipliği yapacağını ifade eden Prof. Dr. Erkcan Özcan toplantıya Türkiye’den ve Avrupa’dan deneysel parçacık fiziği üzerine çalışan uzmanların yanı sıra TÜBİTAK ve Türkiye Atom Enerjisi Kurumu’ndan, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’nden, Türk Fizik ve Astronomi derneklerinden de temsilcilerin katılmasını da beklediklerini ekledi.                             Kaynak:http://www.hurriyet.com.tr/cern-uzmanlari-turkiyede-bulusuyor-40598611

Mars'ın görünmez manyetik bir kuyruğu olduğu keşfedildi

Mars'ın Güneş rüzgarıyla etkileşim içine girerek bükülen görünmez bir manyetik kuyruğu olduğu keşfedildi.

ABD Uzay ve Havacılık Dairesinin (NASA) "Mars Atmosferi ve Değişen Evrimi" (MAVEN) aracından elde edilen verileri kullanarak yaptığı araştırma, Kızıl Gezegen'in manyetik kuyruğunun, Güneş rüzgarının taşıdığı manyetik sahaların Mars'ın yüzeyinde saklı manyetik alanlarla etkileşim içine girmesiyle oluştuğunu gösterdi. 
Science Daily'nin haberine göre araştırmanın bulguları, Utah'ta Amerikan Astronomi Topluluğu Gezegen Bilimleri Bölümü'nün 49'uncu yıllık toplantısında sunuldu. 
Bilim adamları, bükülen kuyruğu oluşturan bu etkileşim sürecinin, Mars'ın hali hazırda ince atmosferinin bir bölümünün daha kaybolmasına yol açabileceğine dikkati çekti. 
NASA'nın Goddard Uzay Uçuş Merkezi'nden Gina DiBraccio, Mars'ın manyetik kuyruğunun eşine Güneş Sistemi'nde rastlanmadığını söyledi.DiBraccio, keşif için "Ne kendine ait manyetik sahaya sahip olmayan gezegen Venüs'te bulunan manyetik kuyruğa ne de Dünya'nın manyetik alanına benziyor." değerlendirmesini yaptı. 
Küresel manyetik sahasını milyarlarca yıl önce kaybettiği ifade edilen Mars'ın yüzeyinde belli başlı bölgelerde saklı "fosil" konumunda manyetik saha kalıntıları bulunuyor.         Kaynak:http://www.hurriyet.com.tr/marsin-gorunmez-manyetik-bir-kuyrugu-oldugu-kesfedildi-40618457

Uzaylıları yanlış yerde mi arıyoruz?

İngiliz bilim insanları saniyede 70 kilometre hızla gezegenler arası hareket eden uzay tozunu inceleyerek, Dünya’da uzaylı yaşamı var olabileceği teorisini ortaya attı.

İNGİLTERE’de Bilim ve Teknoloji Tesisleri Konseyi tarafından finanse edilen yeni araştırmaya göre, evrende yaşayan canlı organizmalar, uzay tozu yoluyla Dünya’ya gelmiş ve burada yaşıyor olabilir.
Bilim insanları, atmosferde yaklaşık 150 kilometre yüksekliğinde bulunan biyo-partiküllerin, atmosferin dışına çıkabileceğini ve uzayda hayatta kalarak başka gezegenlere gidebileceğini söyledi. Araştırmada, ‘tardigrades’ olarak da bilinen ve uzayda yaşayabilen bazı bakteri, bitki veya mikro hayvanların, dünyadan başka gezegenlere gidebileceği ve aynı zamanda uzaydaki organizmaların da aynı şekilde Dünya’ya gelebileceği söylendi.
Edinburgh Üniversitesi Fizik ve Astronomi Okulu profesörü ve araştırma lideri Arjun Berera, “Uzay tozu çarpışmalarının organizmaları, aralarında büyük mesafeler bulunan gezegenler arasında hareket ettirme teorisi, gezegenlerdeki yaşam ve atmosferlerin nasıl oluşmuş olabileceğine dair önemli bir bakış açısı sunuyor. Gezegenler arası hareket eden uzay tozu, yaşamın başlamasında ve çoğalmasında önemli bir faktör olabilir” dedi.           Kaynak:http://www.hurriyet.com.tr/uzaylilari-yanlis-yerde-mi-ariyoruz-40652686

NASA, Dünya'nın 20 Yıllık ‘Nefes Alışverişini’ Gösteren Bir Video Yayınladı

Dünyamızın diğer gezegenlerden en büyük farkı ‘canlı’ olmasıdır. NASA, kendi YouTube kanalında 20 yılda elde ettiği veriler ile oluşturduğu 'Bizim Yaşayan Gezegenimiz’ adlı videoyu yayınladı.
NASA, uydular aracılığı ile 20 yıldır izlediği karadaki ve okyanuslardaki bitki popülasyonunun nasıl değiştiğini gösteren bir ‘time lapse’ videosu yayınladı. Video, Dünya’nın ne kadar canlı bir gezegen olduğunu ve yirmi yılda geçirdiği büyük değişikliği gözler önüne seriyor.Dünya, eğik ekseni nedeni ile nefes alıp vermektedir. Fakat bu nefes alışverişi tam bir yıl sürmektedir. Kuzey yarım kürede havalar ısındığında gezegenimizdeki oksijen oranı artarken soğuduğunda karbondioksit oranı artmaktadır. Videoda kuzeydeki bitki örtüsünün mevsimlere bağlı olarak ne kadar büyük değişiklik gösterdiği net bir şekilde görülmektedir. Güney’de ve Ekvator’da ise bitki örtüsü genellikle korunmaktadır.                                     NASA yetkilileri yaptıkları açıklamada Dünya’nın dört bir yanındaki bitki popülasyonunun 20 yıl içindeki değişikliğini görmenin, bilim insanlarına ekosistemlerin çevre koşullarına nasıl tepki verdiğini anlamaları için yardım edebileceğini söyledi. Örnek olarak; araştırmalar artan okyanus yüzey sıcaklığının fitoplanktonların büyüyüp gelişmesini engellediğini ortaya çıkarmıştır. Dolayısı ile araştırmacılar okyanuslarda bir sera gazı olan karbondioksiti oksijene çevirecek daha az canlı olduğu sonucuna ulaştılar. [embed]https://www.youtube.com/watch?v=3oIcJBiynvw[/embed]

Bor’un keşfi Marsın “yaşanabilirliğini” artıracak mı…?



Marsta  kalsiyum  sülfat kalıntıları (beyaz birikintiler).
(Kaynak: NASA/JPL-Caltech/MSSS/Marsdaily.com)
Marsdaily.com’da  7  Eylül 2017  tarihinde  yayımlanan  bir  habere  göre, Mars Gezgini  Curiosity  bor mineralinin  varlığını  belirlemiş…
Bilim  insanları  “borun” ( boron ) yaşamın  yapıtaşlarından  olan RNA’nın inşaasında  önemli  bir  role  sahip olduğunu  söylüyor…
Marsta  “bor”un  mevcut  olması, Marsta  bir  zamanlar   biyolojik   yaşamın var olma  olasılığını  güçlendirmekte…  Bilim  insanlarına  göre  “bor”  basit  molekülden  RNA’ya  geçişte  bir  köprü…!
[embed]https://www.youtube.com/watch?time_continue=4&v=D29hjfiSHzc[/embed]
RNA ( ribonucleic acid )  tüm  modern  yaşamda mevcut  olan  bir nükleik  asit… Genetik  bilgiyi  taşıyan  ve kendi  kendini  kopyalayabilen  bir   yaşam-yapıtaşı…
RNA’nin anahtar  bir bileşeni  olan  şeker, “riboz” (ribose),  suda  hızla  çözünebilen  kararsız  bir  madde… “Riboz”un  kararlı  hale  getirebilmesi  için  başka  bir  madde  daha  gerekli… Bu  madde, “bor”…
“Bor”,  suda  eridiğinde,  asit  borik  tuzunu (borate) oluşturarak, RNA’yı  oluşturmak  üzere, “riboz”u  yeterli  bir  süre  için  kararlı  hale  getirir…
Curiosity, Marsta, 3.8 milyar  yıl  yaşındaki Gale  Kraterinin  içinde, kalsiyum  sülfat kalıntılarında  asit  borik tuzunun  varlığını  belirledi…
Araştırmacılar, Dünyanın  yanında,  yaşamın  Marsta  da ortaya  çıkmış  olabileceğini  düşünmekte…
Bir zamanlar, Gale  Krateri  içinde  oluşan  yeraltı  suları  içinde  mevcut  olan  “bor”  minerali   bu  suların mikrobik  yaşam  için  uygun  ortam  sağlamış  olabileceğini  düşündürmekte…
“Bor”  Curiosity’nin  kamerası  “ChemCam” (Chemistry and Camera)  ile  belirlendi…
Curiosity  aracı, 2012  yılından  beri Marsın (geçmişte)  yaşam  barınmasına  uygun  olup  olmadığını  araştırmakta…Marsa 2020  yılında indirilecek  yeni  aracın   taşıyacağı  daha  gelişmiş  ekipmanla (SHERLOC)  Marsta  yaşam  izinin    araştırmasına  devam  edilecek…Kaynak:http://www.marsdaily.com/reports/Discovery_of_boron_on_Mars_adds_to_evidence_for_habitability_999.html

13 Reasons to Have an Out-of-This-World Friday (the 13th)

 nasa
1. Not all of humanity is bound to the ground
Since 2000, the International Space Station has been continuously occupied by humans. There, crew members live and work while conducting important research that benefits life on Earth and will even help us eventually travel to deep space destinations, like Mars.
2. We’re working to develop quieter supersonic aircraft that would allow you to travel from New York to Los Angeles in 2 hours
We are working hard to make flight greener, safer and quieter – all while developing aircraft that travel faster, and building an aviation system that operates more efficiently. Seventy years after Chuck Yeager broke the sound barrier in the Bell X-1 aircraft, we’re continuing that supersonic X-plane legacy by working to create a quieter supersonic jet with an aim toward passenger flight.
3. The spacecraft, rockets and systems developed to send astronauts to low-Earth orbit as part of our Commercial Crew Program is also helping us get to Mars
Changes to the human body during long-duration spaceflight are significant challenges to solve ahead of a mission to Mars and back. The space station allows us to perform long duration missions without leaving Earth’s orbit.
Although they are orbiting Earth, space station astronauts spend months at a time in near-zero gravity, which allows scientists to study several physiological changes and test potential solutions. The more time they spend in space, the more helpful the station crew members can be to those on Earth assembling the plans to go to Mars.
4. We’re launching a spacecraft in 2018 that will go “touch the Sun”
In the summer of 2018, we’re launching Parker Solar Probe, a spacecraft that will get closer to the Sun than any other in human history. Parker Solar Probe will fly directly through the Sun’s atmosphere, called the corona. Getting better measurements of this region is key to understanding our Sun.
For instance, the Sun releases a constant outflow of solar material, called the solar wind. We think the corona is where this solar wind is accelerated out into the solar system, and Parker Solar Probe’s measurements should help us pinpoint how that happens.  
5. You can digitally fly along with spacecraft…that are actually in space…in real-time!
NASA’s Eyes are immersive, 3D simulations of real events, spacecraft locations and trajectories. Through this interactive app, you can experience Earth and our solar system, the universe and the spacecraft exploring them. Want to watch as our Juno spacecraft makes its next orbit around Juno? You can! Or relive all of the Voyager mission highlights in real-time? You can do that too! Download the free app HERE to start exploring.
6. When you feel far away from home, you can think of the New Horizons spacecraft as it heads toward the Kuiper Belt, and the Voyager spacecraft are beyond the influence of our sun…billions of miles away
Our New Horizons spacecraft completed its Pluto flyby in July 2015 and has continued on its way toward the Kuiper Belt. The spacecraft continues to send back important data as it travels toward deeper space at more than 32,000 miles per hour, and is ~3.2 billion miles from Earth.
In addition to New Horizons, our twin Voyager 1 and 2 spacecraft are exploring where nothing from Earth has flown before. Continuing on their more-than-37-year journey since their 1977 launches, they are each much farther away from Earth and the sun than Pluto. In August 2012, Voyager 1 made the historic entry into interstellar space, the region between the stars, filled with material ejected by the death of nearby stars millions of years ago.
7. There are humans brave enough to not only travel in space, but venture outside space station to perform important repairs and updates during spacewalks
Just this month (October 2017) we’ve already had two spacewalks on the International Space Station…with another scheduled on Oct. 20.
Spacewalks are important events where crew members repair, maintain and upgrade parts of the International Space Station. These activities can also be referred to as EVAs – Extravehicular Activities. Not only do spacewalks require an enormous amount of work to prepare for, but they are physically demanding on the astronauts. They are working in the vacuum of space in only their spacewalking suit. 
8. Smart people are up all night working in control rooms all over NASA to ensure that data keeps flowing from our satellites and spacecraft
Our satellites and spacecraft help scientists study Earth and space. Missions looking toward Earth provide information about clouds, oceans, land and ice. They also measure gases in the atmosphere, such as ozone and carbon dioxide and the amount of energy that Earth absorbs and emits. And satellites monitor wildfires, volcanoes and their smoke.
9. A lot of NASA-developed tech has been transferred for use to the public
Our Technology Transfer Program highlights technologies that were originally designed for our mission needs, but have since been introduced to the public market. HERE are a few spinoff technologies that you might not know about.
10. We have a spacecraft currently traveling  to an asteroid to collect a sample and bring it back to Earth
OSIRIS-REx is our first-ever mission that will travel to an asteroid and bring a sample of it back to Earth. Currently, the spacecraft is on its way to asteroid Bennu where it will survey and map the object before it “high-fives” the asteroid with its robotic arm to collect a sample, which it will send to Earth.
If everything goes according to plan, on Sept. 24, 2023, the capsule containing the asteroid sample will make a soft landing in the Utah desert. 
11. There are Earth-sized planets outside our solar system that may be habitable
To date, we have confirmed 3,000+ exoplanets, which are planets outside our solar system that orbit a Sun-like star. Of these 3,000, some are in the habitable zone – where the temperature is just right for liquid water to exist on the surface.  
Recently, our Spitzer Space Telescope revealed the first known system of SEVEN Earth-size planets around a single star. Three of these plants are firmly in the habitable zone, and could have liquid water on the surface, which is key to life as we know it.
12. Earth looks like art from space
In 1960, the United States put its first Earth-observing environmental satellite into orbit around the planet. Over the decades, these satellites have provided invaluable information, and the vantage point of space has provided new perspectives on Earth.
The beauty of Earth is clear, and the artistry ranges from the surreal to the sublime.
13. We’re building a telescope that will be able to see the first stars ever formed in the universe
Wouldn’t it be neat to see a period of the universe’s history that we’ve never seen before? That’s exactly what the James Webb Space Telescope (JWST) will be able to do…plus more!
Specifically, Webb will see the first objects that formed as the universe cooled down after the Big Bang. We don’t know exactly when the universe made the first stars and galaxies – or how for that matter. That is what we are building Webb to help answer.

Happy Friday the 13th! We hope it’s out-of-this-world!

Make sure to follow us on Tumblr for your regular dose of space: http://nasa.tumblr.com.

Pinpointing the Cause of Earth’s Recent Record CO2 Spike

 nasa
new NASA study provides space-based evidence that Earth’s tropical regions were the cause of the largest annual increases in atmospheric carbon dioxide concentration seen in at least 2,000 years.
What was the cause of this?
Scientists suspect that the 2015-2016 El Niño – one of the largest on record – was responsible. El Niño is a cyclical warming pattern of ocean circulation in the Pacific Ocean that affects weather all over the world. Before OCO-2, we didn’t have enough data to understand exactly how El Nino played a part.
Analyzing the first 28 months of data from our Orbiting Carbon Observatory (OCO-2) satellite, researchers conclude that impacts of El Niño-related heat and drought occurring in the tropical regions of South America, Africa and Indonesia were responsible for the record spike in global carbon dioxide.
These three tropical regions released 2.5 gigatons more carbon into the atmosphere than they did in 2011. This extra carbon dioxide explains the difference in atmospheric carbon dioxide growth rates between 2011 and the peak years of 2015-16.
In 2015 and 2016, OCO-2 recorded atmospheric carbon dioxide increases that were 50% larger than the average increase seen in recent years preceding these observations.
In eastern and southern tropical South America, including the Amazon rainforest, severe drought spurred by El Niño made 2015 the driest year in the past 30 years. Temperatures were also higher than normal. These drier and hotter conditions stressed vegetation and reduced photosynthesis, meaning trees and plants absorbed less carbon from the atmosphere. The effect was to increase the net amount of carbon released into the atmosphere.
In contrast, rainfall in tropical Africa was at normal levels, but ecosystems endured hotter-than-normal temperatures. Dead trees and plants decomposed more, resulting in more carbon being released into the atmosphere.
Meanwhile, tropical Asia had the second-driest year in the past 30 years. Its increased carbon release, primarily from Indonesia, was mainly due to increased peat and forest fires -  also measured by satellites.
We knew El Niños were one factor in these variations, but until now we didn’t understand, at the scale of these regions, what the most important processes were. OCO-2’s geographic coverage and data density are allowing us to study each region separately.
Why does the amount of carbon dioxide in our atmosphere matter?
The concentration of carbon dioxide in Earth’s atmosphere is constantly changing. It changes from season to season as plants grow and die, with higher concentrations in the winter and lower amounts in the summer. Annually averaged atmospheric carbon dioxide concentrations have generally increased year over year since the 1800s – the start of the widespread Industrial Revolution. Before then, Earth’s atmosphere naturally contained about 595 gigatons of carbon in the form of carbon dioxide. Currently, that number is 850 gigatons.
Carbon dioxide is a greenhouse gas, which means that it can trap heat. Since greenhouse gas is the principal human-produced driver of climate change, better understanding how it moves through the Earth system at regional scales and how it changes over time are important aspects to monitor.
Get more information about these data HERE.
Make sure to follow us on Tumblr for your regular dose of space: http://nasa.tumblr.com.