18 Aralık 2020 Cuma

Ay’ın karanlık yüzeyi ilk defa görüntülendi

 


Çin Ay’ın karanlık yüzeyi ile ilgili araştırmalarına uzun bir süre önce başlamıştı. Ay ile ilgili çalışmalarına devam eden Çin, son derece ilginç görüntüler yakalamayı başardı. İşte herkesin çok az bildiği detaylar.

Dünyanın en gelişmiş teknolojilerinden bir tanesini sahip olan Çin, hız kesmeden Ay ile ilgili araştırmalarına devam ediyor. Ay’ın karanlık yüzüne ilk defa iniş yapmış olan Çin’in Chang’e-4 uzay aracı, geçtiğimiz günlerde ilginç görüntüler yakaladı. Sadece bu uzay aracının çektiği görüntüler değil, aynı zamanda bazı bilimsel veriler de paylaşıldı.

Ay’ın karanlık yüzeyi hayranlık uyandırdı

Chang’e-4’ün taşıdığı Yutru 2 rover, Ay’ın karanlık yüzünde 350 metreden fazla yol aldı. Böylece daha önce görülmemiş çok farklı kaya türleri keşfedilmiş oldu.

Ay’da 12 Ay günü boyunca veri toplayarak büyük bir başarı elde eden araştırmacılar, 2019 yılı boyunca çalışma yaptı. Bir Ay gününün gezegenimizde 29 gün 12 saat 44 dakika olduğunu unutmamak gerekiyor. Böylece uzay aracı 1 yıl boyunca kesintisiz bir şekilde veri toplamış oldu. Bu yılın ilerleyen zamanlarında Chang’e-5 uzay aracını da Ay’a yollayarak uydunun merak edilenlerini daha kapsamlı bir şekilde araştıracaklar.

2030 yılında Ay yüzeyinde üst kurmayı düşünen ülke, bu amacını gerçekleştirmek için yeni hamleler deniyor. Böylece Ay yüzeyinde gerekli yaşam koşulları sağlanması planlanıyor. Sizce Çin gerçekten de Ay yüzeyi ile ilgili hedeflerine ulaşabilir mi?

Ay yarışları başlıyor: Uzayda otomobil yarıştıracaklar

 


Bilim kurgu filmlerinde çok fazla gördüğümüz Ay yarışları, gerçek hayatta da başlıyor. İki Amerikalı şirket konuyla alakalı tüm çalışmalara başladı bile.

Lunar Outpost ve Moon Mark olarak bilinen 2 şirket, Ay yüzeyinde yarış yapabilmek için yeni bir proje geliştirdi. Projenin detayları ise gerçekten de oldukça ilginç. Neil Armstrong ile başlayan insanlığın Ay serüveni, artık otomobil yarışları yapabilecek düzeye geldi.

Uzay çağına girdiğimiz ve ilginç gelişmeler ile karşılaştığımız şu son zamanlarda, ilginç projeler ortaya koyuluyor. Intuitive Machines Nova-C isimli uzay aracı ile Ay yüzeyine inecek olan iki otomobil bu projelerden en tuhaf olanı diyebiliriz.

Ay yüzeyindeki yarışlar yüksek çözünürlükle izlenebilecek

Hem bilim insanları hem de donanım uzmanları, uzay çağını kesin olarak devam ettirme gayretindeler. Elon Musk tarafından kurulan SpaceX şirketi ile iyice hızlanan uzay çalışmaları, şimdilerde farklı bir noktaya ulaştı.

ABD merkezli çalışan 2 şirket olan Lunar Outpost ve Moon Mark, daha şimdiden Ay yarışları için otomobil tasarlamaya başladı bile. Falkon 9 roketleri ile uzaya gönderilmesi planlanan bu iki otomobil, hemen yarışa başlayacak. Uzay aracı tarafından Ay yüzeyine indirilecek bu araçlar yeni bir rekor kıracak.

Ay yüzeyine inen en hızlı araçlar olmaları planlanan bu iki otomobil, bilim kurgu filmlerinde görülen sahneleri ortaya koyacak. Tüm bunlara ek olarak araç tasarımlarının öğrenciler tarafından yapılacağını da belirtelim. Bu iki şirket bünyesinde eğitimlere katılan öğrenciler, uzayda yarışacak araç tasarlayacak.

Sizce Ay yüzeyinde yapılacak yarışlar eğlenceli olacak mı?

Çin uzay gemisi Ay yüzeyinden bakın ne alacak

 


Dün gece fırlatılan Çin uzay gemisi, Ay yüzeyine ulaşarak kendi çapında önemli bir rekor kıracak. Ay’ın karanlık yüzeyine kafayı takmış olan Çin, Dünya’ya bazı numunelerin gelmesini sağlayacak.

Çin’in en büyük roket sistemi Long March-5, Çin uzay gemisi olarak bilinen Chang’e 5 isimli aracı Ay’ın karanlık yüzeyine gönderdi. Bildiğiniz üzere buraya daha önce hiçbir uzay aracı gitmemişti. Bu sayede Ay yüzeyinin hiç bilinmeyen bir tarafı da incelenmiş olacak.

Görevin sözcüsü Pei Zhaoyu tarafından yapılan açıklamalara göre bu görev kısa sürecek. Uzay gemisi Ay yüzeyine ulaştıktan hemen sonra parçalar toplamaya başlayacak. Bu parçalar sadece yüzeyden alınmayacak.

Çin uzay ajansları Ay üzerinde yoğunlaştı

Küresel olarak birçok uzay girişimi yönünü Mars’a çevirdi. Ancak Çin, Ay konusunda çok ısrarcı. Chang’e 5 isimli bu uzay aracı, eğer başarılı olursa, Ay yüzeyinden bazı parçalar alacak. Bu parçalar dünyaya getirilecek ve kapsamlı olarak değerlendirilecek.

Ay’ın oluşum süreçlerini anlayabilmek pek kolay bir süreç olmayacak. Şu anda bile tahmin edilenden çok daha fazla bilinmeyen olduğu tahmin ediliyor. Ay araştırmalarında eski dönemlerden kalma bir buz parçası bile bulundu. Ay yüzeyi işte tam da bu nedenle bilinmezliklerle dolu diyebiliriz. Muhtemelen değerli madenler öncelikli amaçlar içerisinde olacak.

Bundan kısa bir süre önce sadece ABD ve Rusya Ay’dan çeşitli numuneler almıştı. Şimdi ise bu numuneleri getiren bir diğer ülke Çin olacak gibi görünüyor. Sizce Çin bu konuda istediği seviyeye ulaşabilecek mi?

6 Aralık 2020 Pazar

Çin Ay’a Bayrak Dikti

 Dünyanın en güçlü ülkelerinden bir tanesi olarak görülen Çin, Ay’a bayrak dikti. Bu, dünya tarihinde ABD’den sonra bir ilk olarak tanımlandı.

Sovyetler Birliği ve ABD arasında yaşanan uzay mücadelesini birçok yerden duymuşsunuzdur. Sırf bu mücadele sayesinde, uzaya doğru yolculuk ciddi bir hız kazandı ve ülkeler çeşitli yerlere ayak basmak için yoğun gayretler gösterdi. Bunlardan en popüleri hiç şüphesiz “Ay” oldu. ABD buraya ayak basan ilk ülke olarak tarihe geçmişti.

Chang’e 5 görevi ile birlikte Ay yüzeyine iniş yapan Çin, burada yoğun araştırma faaliyetleri sürdürdü. Onların ilgi alanı daha çok Ay’ın karanlık yüzüydü. Devam eden çalışmalar sonucunda, buraya çok başarılı bir şekilde iniş sağlandı. Ayrıca Çin buraya defalarca iniş yaptı. Ancak bu defa bayrak dikmeyi ihmal etmedi.

Uzun uğraşlar sonunda Çin Ay’a bayrak dikti

Hatırlayacağınız üzere Ay yüzeyine daha önce sadece ABD’li Apollo astronotları bayrak dikme işlemini yapmıştı. Apollo tarafından yapılan diğer görevlerde 5 farklı bayrak daha dikilerek önemli bir rekora imza atıldı. Ancak o ara 1969 yılında olan Dünya, şu anda bir kez daha aynı heyecanlı vakitler ile karşı karşıya. Bu seferki aktör ise ABD değil Çin oldu.

Çin Ay'a bayrak

Dünya’ya dönüş hazırlıkları yapmaya başlayan ülkenin uzay aracı, son olarak buraya bayrak dikmeyi tercih etti. Daha önceki Chang’e 3 ve Chang’e 4 görevlerinde bayrak dikmeyen astronotlar bu defa önemli bir işe imza attı. Fotoğrafa bakıldığında ay yüzeyine adeta bir kürdan dikilmiş gibi görünüyor.

Çin Ay’a bayrak dikti ve dünyaya önemli bir mesaj verdi. Her ne kadar ABD tüm dünyada neredeyse her alan için en güçlü ülke olarak görülürken bu defa başka bir ülke kendisini kanıtlamış oldu.

Bundan kısa bir süre önce Hindistan gibi ülkelerin de Ay yüzeyine iniş yapmak için çalışmalar yürüttüğüne şahit olduk. Ne yazık ki onlar Neil Armstrong ve Buzz Aldrin kadar şanslı değildi. Çin Ay’a bayrak dikerek kendilerinin de en az ABD kadar güçlü olduğunu gösterdi.

Işıktan Hızlı Yıldızlararası Yolculuk, Alcubierre Büküm (Warp) Sürüşü ile Mümkün Olabilir!

 Bilimkurguda sıradan olan fikirlerin bilim gerçeğinde bir temeli olduğunu öğrenmek her zaman hoş bir şeydir. Kriyojenik dondurucular, lazer tabancaları, robotlar, yapay zeka... Büküm sürüşü olarak da bilinen "Warp sürüşünü" unutmayalım. Star Trek yapımlarından aşina olduğumuz bu kurgusal teknolojinin gerçek bilim dünyasında bir temeli olduğunu öğrenmek, şaşırtıcı ve heyecan vericidir. Gerçekte, warp sürüşü, Işıktan Daha Hızlı - IDH (Faster-Than-Light - FTL) yolculuk için önerilen teorik bir teknolojiyi ifade eder.

Magzter

Alcubierre Büküm Sürüşü Nasıl Çalışır?

Einstein, ilk olarak 1905'de Özel Görelilik Teorisi'ni ileri sürdüğünden beri, bilim insanları göreli bir evrenin dayattığı kısıtlamalar altında çalışmalarını yürütüyorlar. Bu kısıtlamalardan biri, ışık hızının aşılmaz olmasıdır ve dolayısıyla ışıktan hızlı uzay yolculuğunun hiçbir zaman mümkün olmayacağı kabulüdür. Ancak 1994'de Miguel Alcubierre adlı Meksikalı bir fizikçi, uzay-zaman dokusunu, teoride, ışıktan hızlı yolculuğun gerçekleşmesine izin verecek şekilde bükmek için kendi ismiyle anılan bir yöntem ileri sürdü.

Alcubierre Metriği veya Alcubierre Warp Sürüşü, uzay-zaman dokusunu, bir uzay gemisinin önünde sıkışarak daralacak ve arkasında ise esneyerek genişleyecek şekilde bükmeyi sağlamak için uzay gemisinin bineceği bir kütleçekim dalgası oluşturarak, teoride, ışıktan hızlı yolculuğa imkan verecek bir yönteme fizikte verilen isimdir. Kağıt üzerinde Alcubierre Metriği, Einstein'ın, Genel Görelilik Teorisi'ndeki 4 boyutlu uzay-zaman dokusunun uzay ve zaman formülleştirmesini tanımlayan denkleminden türetilmiştir.

Warp sürücüsünün, uzay-zaman dokusunu nasıl büktüğünün gösterimi.
Warp sürücüsünün, uzay-zaman dokusunu nasıl büktüğünün gösterimi.
Anonim

Alcubierre sürücüsü, çevresindeki uzay-zamanı bükerek veya eğrileştirerek uzay gemisinin çevresinde bir kütleçekim dalgası, yani "warp baloncuğu" olarak bilinen bir uzay-zaman alanı oluşturur. Bu warp baloncuğu içerisinde her şey normaldir. Fizik kanunları olduğu gibi geçerlidir ve warp sürücüsünü taşıyan uzay gemisi hareket etmemektedir. Warp baloncuğu dışından alınan bir referans çerçevesinden, uzay gemisi ışıktan hızlı hareket ediyor gibi görünecektir ancak özünde ışık hızını ihlal etmeyecektir; sörf yaparken denizdeki dalgaların sörf tahtasını hareket ettirmesi gibi, uzay gemisi, bu kütleçekim dalgasına binerek yerini değiştirebilecektir. Bu örnekten de anlaşılacağı üzere, ışıktan hızlı yer değiştiren uzay gemisi değildir; o an içerisinde bulunduğu uzay-zaman bölgesidir ve uzay-zaman dokusunun kendisi için bir ışık hızı sınırı yoktur.

19 Ekim 2020 Pazartesi

Evrenin ucuna yolculuk

 Sürekli genişlediğini bildiğimiz uzayın sınırlarını keşfediyoruz ve o kadar uzağa gidiyoruz algılarımız bunu anlamakta güçlük çekiyor. Bu yolculukta güneş sisteminden dışarıya çıkıp birbirinden farklı gök cisimleriyle karşılaşıp her birine kısa ziyaretler yapacağız. Bize ışığı gelen son noktaya gidiyoruz hadi sizde gelin. Ay, güneş, gezegenler, pulsarlar, koasarlar, galaksiler hepsi bu yolculuğun bir parçası. 

24 Eylül 2020 Perşembe

Diğer Gezegenlerde Gökyüzü Ne Renktir? Gökyüzü Oralarda da Mavi Mi?

 

Diğer gezegenlerde gökyüzü dünyadaki gibi mavi midir? Diğer gezegenlerin atmosferlerinin özellikleri ve renkleri nedir?

Diğer gezegenlerin atmosferlerinden bahsetmeden önce, önce atmosferin gerçekte ne olduğu hakkında konuşmalıyız.

Atmosfer normalde bir gezegenin en dış katmanıdır. Dünya gibi kayalık gezegenlerde genellikle en hafif ve en ince tabakadır. Bir atmosferi atmosfere dönüştüren şey, onun yapıldığı şeydir. Büyük kaya yığınlarından veya devasa dönen okyanuslardan oluşmaz; gazlardan oluşur.

gökyüzü

Bir atmosferde neler var?

Atmosferler çok çeşitli gazlar içerebilir. Dünya atmosferinin çoğu, hiçbir şeyle reaksiyona girmeyen nitrojen adı verilen bir gazdır. Ayrıca nefes almamız gereken biraz oksijen var. Ayrıca argon ve karbondioksit adı verilen iki önemli gaz ve küçük miktarlarda çok sayıda başka gaz vardır.

Gazların karışımı, bir gezegenin atmosferine rengini veren şeydir.

Dünya’nın atmosferi, mavi ışığı her yöne yansıtan (“saçılma” olarak bilinir), ancak ışığın diğer renklerinin çoğunun doğrudan geçmesine izin veren gazlardan oluşur. Bu dağınık ışık, Dünya’nın atmosferine mavi rengini veren şeydir.

Diğer gezegenlerin mavi atmosferleri var mı? Bazıları kesinlikle öyle!

Diğer dünyalar

Güneş sistemimizdeki iki buz devinin, Neptün ve Uranüs’ün atmosferleri, mavinin güzel tonlarıdır. Ancak bu atmosferler bizimkinden farklı bir mavi. Etrafta dönen büyük miktarda metan gazından kaynaklanıyor.

(Yan not: Metan aynı zamanda osurukların ana bileşenidir. Doğru, Uranüs’te bir osuruk tabakası var.)

uranus neptun

Jüpiter ve Satürn ise tamamen farklı renkli atmosferlere sahiptir.

Satürn’ün üst atmosferindeki amonyak adı verilen bir kimyasaldan yapılan buz kristalleri, onu soluk sarı bir gölge yapar.

Uranüs’ün atmosferi de bir miktar amonyak içerir, bu da gezegeni Neptün’de gördüğümüz koyu maviden biraz daha yeşil bir gölge yapar.

Jüpiter’in atmosferi, fosfor ve kükürt elementlerini ve muhtemelen hidrokarbon adı verilen daha karmaşık kimyasalları içerebilen gazlar sayesinde kendine özgü kahverengi ve turuncu bantlara sahiptir.

Bazı aşırı durumlarda, tüm gezegen, hiçbir kayalık yüzeyi olmayan devasa bir atmosfer olabilir. Gökbilimciler ve gezegen bilimcileri, Jüpiter ve Satürn’ün kayalık yüzeyleri olup olmadığını, atmosferlerinin derinliklerinde mi yoksa her ikisinin de sadece devasa gaz topları olup olmadığını çözmeye çalışıyorlar.

Ancak, hiç atmosferi olmayan bazı gezegenler var! Güneş’in en yakın ve en küçük komşusu Merkür buna bir örnektir. Yüzeyi uzayın genişliğine maruz kalıyor.

saturn

Güneş sistemimizin ötesinde

Şimdiye kadar Güneş sistemimizdeki gezegenlerin atmosferlerinden bahsettik. Peki ya diğer gezegen sistemlerindeki, diğer yıldızların yörüngesindeki gezegenler?

Gökbilimciler son 20 yıldır bu gezegenlerin (“dış gezegenler” dediğimiz) atmosferlerini tespit ediyorlar! Ancak geçen yıla kadar gökbilimciler kayalık bir dış gezegenin atmosferini tespit etmeyi başardı. Gezegenin adı LHS 3844b ve o kadar uzakta ki ışığın bize ulaşması neredeyse 50 yıl sürüyor!

LHS 3844b, Dünya’nın iki katı ağırlığındadır ve gökbilimciler buranın oldukça kalın bir atmosfere sahip olacağını düşünüyor. Ancak, şaşırtıcı bir şekilde, atmosferi çok azdır veya hiç yoktur! Yani Dünya’dan çok Merkür’e benziyor olabilir.

Uzaktaki gezegenler hakkında öğrenecek çok şeyimiz var ve yaşam için olgunlaşmış Dünya benzeri bir atmosfere sahip olanı keşfetmeye hala uzun yıllar var.

Oumuamua nedir, ne zaman ve nasıl keşfedildi?

 

 Yıldızlararası seyahat eden puro şeklindeki garip nesne ile ilgili bilinenler ve görüşler.

Oumuamua

Oumuamua

Gökbilimciler sekiz gezegen, 6.500 kuyruklu yıldız ve 525.000’den fazla asteroit katalogladılar, ancak Oumuamua bir tür. 2017’de güneşin ötesinde hızlandığı keşfedilen uzun uzay nesnesi, güneş sistemimizi bir diğerinden ziyaret ettiği bilinen tek gök cismi.

Oumuamua’nın egzotik bir kuyruklu yıldız veya asteroit türü olduğuna inanılıyor, ancak bazı astronomların uzaylı bir uzay aracı olabileceğini tahmin ediyor.

Oumuamua nasıl keşfedildi?

Hawaii Üniversitesi Astronomi Enstitüsü’nde doktora sonrası araştırmacı olan Robert Weryck, kazayla Oumuamua’yı keşfetti. 19 Ekim 2017’de, gökyüzüne Dünya’ya yaklaşan asteroitleri taramak için Maui’deki Pan-STARRS teleskopunu kullanıyordu. İlk başta bunlardan birini bulduğunu düşündü. “Ama sonra bir önceki gecenin iki görüntüsünde bulabildim,” dedi ve “onları bir araya getirdiğimde yörünge anlamsızdı.”

Weryck ve meslektaşı Marco Micheli, ek gözlemler topladıktan sonra, nesnenin yörüngesinin “güneş sistemimizin dışından” kaynaklandığını belirtti.

Gökbilimciler yıllardır böyle bir ziyaretçi arıyorlardı. Enstitüdeki başka bir gökbilimci olan Karen Meech, keşiften bir hafta sonra NASA’ya “En şaşırtıcı olan şey, yıldızlararası nesnelerin daha önce hiç geçmediğini görmememiz” dedi.

İsmi Nasıl Konuldu?

Nesne resmi olarak 1I / 2017 U1 (ilk olarak “1” ve yıldızlararası için “I”) olarak kataloglandı, ancak böyle bir tarihi bulgunun daha unutulmaz bir şeye ihtiyacı vardı.

Weryck, “Hawaii Üniversitesi’ndeki Hawaii çalışmaları grubuyla temasa geçtik. Onlara nesneyi nasıl keşfettiğimizden bahsettik ve Oumuamua’yı önerdiler. ” “Uzak bir yerden ilk keşif kolu” anlamına gelen isim “oh MOO ah MOO ah” olarak telaffuz edilir. dedi.

Oumuamua

Oumuamua neye benziyor?

Uzayda bir puro hayal edin. Görüntü aynı böyle.

Oumuamua’nın neyden oluştuğunu kimse kesin olarak bilmiyor, ancak rengi kaya ve buzdan yapılmış bazı kuyruklu yıldızlarınkine benziyor. Oumuamua, güneşten geçtikten sonra, sanki bir kuyruklu yıldız olarak kimliğini doğrulamış gibi görünen, yüzeyinden donmuş malzemenin “gaz çıkışı” tarafından itilmiş gibi hızlandı. Ancak NASA’nın Spitzer Uzay Teleskobu’nun gözlemleri, gökbilimcileri kuyruklu yıldız gibi bir gaz veya toz kuyruğu ortaya koymadı.

Meech, “Hızlanması kuyrukluyıldız benzeri olması gerektiğini gösteriyor,” dedi, bunun bildiğimiz kuyruklu yıldızlardan farklı görünebileceğini ekledi çünkü başka bir yıldızın etrafında doğmuştu. Buna ek olarak, Oumuamua derin uzayda uzun yolculuğu sırasında radyasyon ve tozla patlayacaktı, bu da donmuş gazlarının çoğunu içeride sıkıştıran bir kabuk oluşturabilirdi. Böyle kaba bir yolculuk uzun, sıska şeklini de açıklayabilir.

Oumuamua nereden geldi? Nereye gidiyor?

Oumuamua, Lyra takımyıldızının yönünden geldi ve şimdi Pegasus takımyıldızına doğru gidiyor. Yolu ve hareketi, açıkça herhangi bir yıldızınkilerle uyuşmuyor. Ancak, bir gökbilimci ekibi hareketlerini geri takip ederek Oumuamua’nın yaklaşık bir milyon yıl önce HIP 3757 adlı küçük bir kırmızı yıldıza yakın olacağını ve bunun olası bir başlangıç ​​noktası olduğunu belirledi.

Güneşin yerçekimi Oumuamua’yı yavaşlatıyor, ancak onu tutmak için yeterli değil. Sonunda Samanyolu yıldızları arasında sallanan 59.000 mil (saniyede 16 mil) seyir hızına ulaşacak.

Bir Uzaylı Gemisi Olabilir Mi?

Harvard gökbilimcisi Avi Loeb, tartışmalı fikre Oumuamua’nın alışılmadık şeklinin ve şaşırtıcı hızlanmasının, uzaylılar tarafından yapılan bir uzay aracı olduğunu savunan bilimsel bir makaleyle büyük bir destek verdi. Loeb bunun uzaylı gemisi olduğunu iddia etmiyor, sadece bilim insanlarının olasılığı düşünmesi gerektiğini söylüyor.

Oumuama gerçekten türünün tek örneği midir?

Oumuamua, gözlemlenen türünün ilk örneği olmasına rağmen, gökbilimciler, bunun gibi trilyonlarcasının olabileceğine inanıyorlar. Her zaman yanımızdan geçiyor olabilirler, ancak o kadar hızlılar ki, şimdiye kadar onları kaçırdık.

Gökyüzünü 27 metrelik ışık toplayan bir ayna ile sürekli olarak tarayacak olan Şili’deki Büyük Sinoptik Araştırma Teleskopu, 2022’de çalışmaya başladığında bu tür nesneleri daha fazla tespit edebilecek. Sonunda Oumuamua’nın gerçekte ne olduğuna dair daha net bir resim elde edilecek.

Europa: Jüpiter’in Dünyadan Fazla Suya Sahip Uydusunda Hayat Var Mı?

 

Jüpiterin uydularından biri olan Europa’da sıvı suyun olduğu biliniyor. Peki bu sıvı su okyanus katmanının özellikleri neler, hayat var mı?

Europa, Jüpiter’in uydularından biridir. Bilim adamları, Europa’nın, Dünya’nın iki katı kadar suya sahip olabileceği için özellikle dikkate değer olduğuna inanıyor, ancak Europa’da o kadar soğuk ki bu ayın yüzeyindeki su donmuş durumda ..

Europa

Güneş sistemimizde bilim adamlarının Dünya’nın ötesinde bir yaşam bulmanın mümkün olabileceğini düşündüğü birkaç yer var. Jüpiter’in uydusu Europa, bu yerlerden biridir.

Güneş’ten çok uzakta — Dünya ile Güneş arasındaki mesafeden beş kat daha uzak. Europa’da hava o kadar soğuk ki uydunun yüzeyindeki su kaya kadar sert donmuş durumda. Dünyamızın kış buzunu genellikle bir buz kıracağıyla kırabiliriz. Europa’da bir çekiç gerekir!

Europa nasıl bir yer?

Europa, Dünya’dan daha küçük ve daha soğuktur. Dünya’nın Ay’ından biraz daha küçüktür. Hava çok soğuk çünkü Güneş’ten çok uzakta – Güneş ile Dünya arasındaki mesafeden beş kat daha fazla.

Europa

Su, yaşam için önemli bir bileşendir. Bilim adamları, Europa’nın çok suyu olduğunu düşünüyor. Aslında, Dünya’nın iki katından fazla suya sahip olabilir. Ancak orası o kadar soğuk ki yüzeydeki sular kaya kadar sert donmuş durumda.

NASA’nın Galileo görevi, bu kaya gibi sert, buzlu kabuğun altında devasa, tuzlu, sıvı bir okyanus olduğuna dair iyi kanıtlar buldu. Dünyada çok sert su ortamlarında yaşayan çok sayıda küçük yaratık olduğundan, bu tür bir yaşamın Europa’da da var olması mümkündür.

Yüzey çok soğuksa suyu buzun altında sıvı halde tutan nedir?

Europa’nın gelgiti donmasını engelliyor. Dünya’da gelgitler, Ay’ın çekim kuvvetinden kaynaklanır. Europa’da gelgitler, Jüpiter’in muazzam çekim kuvvetinden kaynaklanıyor. Bu çekim kuvveti aynı zamanda Europa’yı Jüpiter’in yörüngesinde tutan şeydir.

Europa

Tıpkı Dünya’nın Ayı gibi, Europa’nın bir tarafı yerçekimsel olarak Jüpiter’e kilitlenmiştir. Bu, Europa’nın her zaman Jüpiter’e bakan tarafı yörüngesinde olduğu anlamına gelir. Yörüngesi de mükemmel bir daire değil. Yani Europa bazen Jüpiter’den daha uzakta, bazen de daha yakın.

Jüpiter’in güçlü yerçekimi sürekli olarak Europa’yı çekiyor. Çekiş her zaman Jüpiter’e bakan tarafta en güçlüsüdür. Europa yörüngesinde Jüpiter’e yakın olduğunda, Jüpiter’in yerçekimi bu tarafta daha da sertleşiyor. Europa uzaklaştığında, çekiş daha az güçlüdür. Bu, Europa’nın Jüpiter’in yörüngesinde dolanırken sürekli gerildiği anlamına gelir.

Europa

Yerçekimi, Jüpiter’in diğer büyük uydularından Io ve Ganymede, Europa’yı da çekiyor. Bu uyduların çekilmesi, Europa’nın Jüpiter çevresindeki yörüngesinin şeklini de değiştirir. Europa’nın yörüngesinin dairesel olmamasının ve sürekli değişmesinin bir nedeni budur.

Yerçekimi, Europa’yı bu şekilde çekerken, tüm bu esnemeden kaynaklanan sürtünme iç ısı yaratır. Bu ısı, suyu yüzey sıvısının altında tutar ve sıvı su yaşam için gereklidir.

NASA, Europa’yı nasıl inceleyecek?

NASA, Europa Clipper adlı Europa’yı ziyaret etmek için bir uzay aracı inşa ediyor. Bu görev, Europa’ya seyahat edecek ve buzlu uydunun yaşam için uygun koşulları barındırıp barındırmayacağını araştıracak.

Kaynak: https://spaceplace.nasa.gov/

12 Ağustos 2020 Çarşamba

Patlaması an meselsi! Teyakkuza geçtiler: Tüm dijital hayat bir anda durabilir


Bilim insanları Güneş’te gözlemlenen ve Mars büyüklüğündeki bir lekenin Dünya’ya doğru döndüğünün açıkladı. Uzmanlar AR2770 adı verilen lekenin gittikçe büyüdüğünü ve gelecek birkaç gün içinde Dünya’daki radyo iletişimini, GPS ve elektromanyetik sistemleri etkileyebileceği konusunda uyardı.

Patlaması an meselsi! Teyakkuza geçtiler: Tüm dijital hayat bir anda durabilir

Bilim insanları Güneş’te gözlemlenen büyük bir karanlık noktanın Dünya’ya doğru döndüğünü ve boyutunun gelecek birkaç gün içinde artabileceğini belirtti. AR2770 olarak adlandırılan lekenin Mars'ın genişliğinde bir 'birincil karanlık çekirdeğe' sahip olduğu belirtildi.
Güneş lekesi, 11 yıllık yeni elektromanyetik aktivite dönemi olan Solar Cycle 25'in bir parçası ve üzerinde şu anda ufak patlamalar meydana geliyor. AR2770 henüz çok büyük patlamalar üretmemiş olsa da, uzmanlar Dünya’daki elektromanyetik operasyonları ve tesisleri devre dışı bırakabilecek olayı yakından takip ediyor.

Yeni güneş lekesi, ABD’nin Florida eyaletinde gözlem yapan amatör gökbilimci Martin Wise tarafından tespit edildi. Trenton'dan görüntü alan amatör astronom Martin Wise tarafından gözlemlendi. Ardından bilim insanları harekete geçti.
Space Weather’ın raporlarına göre, AR2770'in, Dünya atmosferine küçük iyonlaşma dalgaları gönderiyor. Bununla birlikte, lekenin alanı büyüyor ve gelecek günlerde daha yoğun Güneş patlamaları üretebilme ihtimali bulunuyor.
ELEKTROMANYETİK SİSTEMLER BOZULABİLİR
NASA'nın belirttiğine göre göre, Güneş patlamaları, güneş lekelerinin yakınında manyetik alan hatlarının dolaşması, kesilmesi veya yeniden düzenlenmesinden kaynaklanan ani bir enerji boşaltımınn gerçekleşmesiyle geliyor. Ardından Güneş'ten gelen bu yüksek enerjili parçacıklar, Dünya'nın atmosferine girdiğinde manyetik kutup noktaları üzerinde aurora adı verilen ışık olayları gerçekleşiyor.
Bu esnada radyo iletiminde aksaklıklar, uyduların elektronik devrelerinde hasar, elektrik iletim hatlarında bozulmalar ve kimi zaman şehir elektriğinde kayıplar görülebiliyor.
Öte yandan bu patlamalar, yörüngede bulunan uydular ve astronotlar için oldukça büyük bir risk oluşturuyor. Kozmik dalgaların şiddeti özel hava balonları ile ölçülüyor. Dalgalar, Dünya'nın atmosferine temas ettiğinde, bu balonlar sayesinde frekeansların boyutu da ölçülebiliyor.
KAYNAK: NTV

6 Ağustos 2020 Perşembe

Uzayda Yaşam Varsa Neye Benziyor Olabilir?

Uzayda yaşam kimileri için gerçek, kimileri içinse sadece film senaryolarından ibaret? Ya siz uzayda bir yaşam olduğuna inanır mısınız? Uzayda yaşam var mıdır? Varsa neye benziyordur? İşte, tüm detayları ile sizlerle!



Uzayda Yaşam



Yıllardır gerek çizgi filmler, gerek filmler, gerekse kimi diziler, araştırmalar ve “uzaylı haberleri” bizleri uzayda yaşam olduğuna ikna etti. Kimileri buna inanmasa bile, herkesin aklında ister istemez biz soru işareti oluştu. Hem, insan beyni gerçek olamayacak bir şeyi hayal edebilir mi? Ya da hemen hemen her film de şekilleri aynı olan uzaylılar olmayan bir gerçekliğin yalancı bir yansıması olabilir mi? Peki, gerçekten uzayda yaşam var ise, hiç bilmediğimiz gezegenlerde ki yaşam nasıldır?

Başka Gezegenler Başka Hayatlar




Uzayda görülen başka cisimler, farklı güneşler etrafında tur atan bambaşka gezegenleri keşfetmeye başladıkça, farklı gezegenler hakkında haberler çoğalınca ve bilgimiz artınca insanoğlu ister istemez Satürn ve Jüpiter uyduları üzerinde yaşam planları yapmaya başlandı. Peki sizce bu gezegenlerde başka yaşamlar ile karşılaşabilir miyiz? Ya da karşılaşır isek bunu fark edebilir miyiz? Bu soruların cevaplarını hala bilmesek bile, yapılan araştırmalar uzayda farklı yaşamların olabileceği yönünde.

Başka Gezegenler de Yaşam Var mı?




Yapılan uzayda yaşam araştırmaları gösteriyor ki sadece bizim galaksimiz de bile milyarlarca Dünya benzeri gezegen var. İçinde yaşadığımız Dünya da bunlardan yalnızca bir tanesi. David Charbonneau (Harvard Üniversitesi astronomi Profesörü)
“En iyi tahminlerimize göre her dört yıldızdan birinde bizimkine benzer sıcaklık ve boyutta en az bir gezegen var. Bu, oldukça yüksek bir olasılık”
diyerek bir kez daha akıllar da soru işareti bırakıyor.


Konuyla ilgili birçok bilim adamı milyarlarca gezegenden en az birinde yaşam olduğu konusunda hemfikir. NASA’nın bir kolu olan Ames Araştırma Merkezi’nde görev alan gezegen bilim uzmanı Dr. Chris McKay;
“Yaşamın iki basit gerçek üzerine kurulu olduğunu varsayabiliriz”
diyor.


Birincisi; yaşamın kimyasal unsurları (yani azot, hidrojen ve oksijen), tıpkı Dünya'daki yaşamın iki temel bileşeni olan sıvı su ve organik karbon gibi, evrende bol miktarda bulunuyor. İkincisi; gezegenimizin oluşumundan hemen sonra bile Dünya üzerinde yaşam vardı. Yani koşullar elverdiğinde yaşam hızla ve rahatça yayılabiliyor.
“Yaşamın kaynağı yaygın olarak bulunuyorsa, akıllı yaşam da yaygın olarak bulunabilir” diyor.
Mckay’in düşüncesine göre gezegenler de tek hücreli canlılardan daha fazlası ile karşılaşılması büyük bir ihtimal. Tabii bunun için önce gidip bakmak gerek.


Bilim insanları ve konuya ilgi duyan girişimciler kısa sürede uzak yıldızlara ulaşmanın yollarını çoktan aramaya başladılar bile. 2016 yılında oluşturulan Starhot projesine göre SpaceChip adını verdikleri nano boyuta sahip uzay araçlarını Dünya da yerleşik yoğun lazer sistemi ile uzayda yönlendirmek mümkün. Bu projenin kurucuları arasında ise Stephen HawkingMark Zuckerberg ve İsrail'li Rus teknoloji girişimcilerinden Yuri Milner gibi isimler de var. Sizce, neredeyse dünyaya yön veren bu isimler, bir bildikleri olmasa böyle bir projeye dahil olurlar mıydı?


Starhot projesi işe yarar ise bize en yakın yıldız sistemi olarak bilinen A.Centauri’ye gidiş süresi 100 bin yıldan tam 20 yıla düşecek. Aslında bu proje 2018 yılının Mayıs ayında test edilmeye başlandı. Bu sırada NASA ise diğer yıldızların gezegenlerinde yaşam belirtilerini ve atmosfer yapısını incelemek için iki ayrı program başlattı. Başka bir program olan James Webb Uzay Teleskobu da 2021 yılında ESO'nun Fransız Guyanasındaki platformundan fırlatılacak.

Varsa Diğer Dünyalar Neye Benziyor Olabilir?




Konu bu kadar derin ve farklı olunca bilime yön veren tanınmış isimler uzayda neler bulacağımıza dair çeşitli fikirler geliştirdiler. Bu fikirlerden çıkan sonuçlar ise Bir Uzaylının Doğal Tarihi (Natural History Of An Alien) ve Yabancı Gezegen (Alien Planet) gibi bazı belgesellere konu oldu. Bu iki begesel dahi insanların akıllarında bir uzay yaşamı profili oluşturdu. Uzayda yaşam varmı sorusuna insanlar “var ama bizim dünyamızdan farklı” diye cevaplar vermeye başladılar.


Araştırılan elbette ki sadece uzayda yaşam değil. Bazı bilim insanları sadece bizim dünyamız ile farklı dünyalar arasında ki yaşam farkını değil, o yaşamları oluşturan kimyasallarını neler olduğunu araştırmaya başladılar. Hani, filmler de çoğunlukla gördüğümüz koca gözlü, koca kafalı, çoğu zaman yeşil derili uzaylı tasvirleri artık demode oldu. Bilim insanlarının tasarladıkları başka gezegenlerde ki dünyalar artık daha gerçekçi.


 Hal böyle olsa bile kimi bilim insanları da diğer gezegenlerde ki yaşamın 20 yıl önceki filmlerden daha iyi olmadığı görüşünde. Tabii bunların hepsi birer tahmin, henüz kanıtlanamadı ve o günden beri çok fazla keşif yapıldı. Yapılan bu keşifler görüş alanımızında genişlemesini sağladı.


Washington Üniversitesi Paleontolog Prof. Dr. Peter Ward Yine de evrendeki her gezegende fizik ve kimya kuralları aynı olacaktır. Fiziği alt etmenin çok fazla yolu yok” diyor. Ward'a göre Dünya benzeri bir gezegende, dış uzayda da olsa, fiziksel sınırlamalar buradakinden farklı olmayacak; dolayısıyla benzer bir yaşam tipi meydana gelecektir.


“Çünkü görmek, duymak, yüzmek ya da uçmak gibi yetilere sahip olmanın çok fazla farklı yolu yok, ve doğal seçilim de verimsiz olanları, tıpkı bizim gezegenimizde yaptığı gibi, eleyecektir”.
Diyor. Bu görüşe göre diğer gezegenlere ait düşüncelerimiz anlamlı da olabilir.


Bilim insanlarının yaptığı tahminleri zaten çok da saçma bulamayız. Belki biraz eksi ya da yavan diyebiliriz, çünkü evrim oldukça şaşırtıcı yapısıyla sürekli değişme ve değişik şekiller de gerçekleşme yapısına sahip. Arizona State Üniversitesinden astrobiyolog Theresa Fisher, “Evren bizi çok değişik yollarla şaşırtıyor” diyor; “Gözlemlenen ortam tipleri çok çeşitli olmasına rağmen karşılaşılan şey yine de tamamen yabancı gelebilir”.


Fisher’ın düşüncesine göre başka gezegenler de karşılaşacağımız yaşamların bizim Dünyamızda ki yaşama benzemesini düşünmek için aslında bir neden yok.

Çok Büyük Tuhaflıklar




Uzayda yaşam konusunda çok farklı şeyler ile karşı karşıya kalabiliriz. Aslında dünya dışında olan yaşamım tanıdık geleceğini savunmak çok da doğru değil. Yaşadığımız dünya da dahi başka yaşamlar başka formlar da karşımıza çıkabiliyor.


Dünyada ki farklı farklı yaşam formlarını görmek için sadece deniz atlarına bakmanız yeterli olacaktır. Deniz atları diğer balıklar ile aynı forma sahip olsa da eşsiz bir şekilleri var. Pennsylvania Üniversitesi paleontologlarından Dr. Lauren Sallan;
“Bazen, sadece bir kez gerçekleşmiş çok tuhaf şeylerle karşılaşabilirsiniz. Bu şimdi de olabilir, geçmişte de”.
Diyor.


Diğer gezegenler arasında dünyaya benzeyen gezegende çok daha büyük tuhaflıklar ile karşı karşıya kalınabilir. Hatta bu farklılıkları yaşam olarak bile algılamayabiliriz.  Astronom Casey Brinkman’a göre yapılan mevcut çalışmalar da insanoğlunun yaşam olarak tanımladığı şeyler aranıyor. Eğer bir tuhaflıktan bahsediliyor ise her  şey mümkün hale gelebilir. Bundan dolayı astronom bilim insanları araştırma yaparlarken Dünya’dan bildiğimiz ve yaşamamız için gerekli olan oksijen gibi maddelerin izlerini arıyorlar. Oksijenden daha iyi uzayda yaşam belirtisi mi olur?

Biyoloji – Kütle Çekimi İlişkisi



Diğer gezegenler de kimyasal olayların dışında değişik koşullar da yaşam evrimini etkileyen veriler arasında. Örneğin; kütle çekimi. Uzayda yaşam araştırmaları yapılır iken daha büyük ve daha yüksek yoğunluğa sahip bir gezegende kütle çekiminin aha fazla olacağı ve buna bağlı olarak bu gezegende ki  yaşamın daha kısa, daha güçlü ve hatta daha fazla kol, bacak gibi uzuvlara sahip canlıların oluşumuna neden olacağı düşünülür. Tersi bir durumda ise daha tersi canlıları (zıplayan hava da süzülen, uzun ve hafif canlılar) beklemek de doğru olur.


Gökyüzünde ki nüfusu etkileyen şeylerden biri de hiç kuşkusuz atmosferin yoğunluğu ve nelerden oluştuğudur. Uzayda yaşam varmıdır, sorusu sorulmaya devam ederken bilim insanları her gün bu sorunun cevabını bulmak adına yeni çalışmalar yapmaya devam etmektedirler.


Farklı gezegenler de mevsimsel değişiklikler de söz konusu olabilir. Dünya da yaşadığımız ve süresi 365,25 günlük yıl, diğer gezegenler de bu günlük yıldan daha kıs bir yörüngeye sahip. Bu yüzden mevsimsel değişiklikler birkaç hafta hatta birkaç gün dahi sürebilir. Hatta bazı gezegenler eliptik bir yörüngeye sahip olduklarından, aşırı derecede sıcak ya da dondurucu olabilir.

Bir Acayip Dünyalar



Hayat, farklı özelliklere sahip gezegenler de bambaşka şekillerde ortaya çıkabilir. Buralar da yaşanacak olan evrim de o koşullara göre şekillenecektir. Şimdi, bazı gezegen tiplerini ve bu gezegenler de yaşamanın getireceği avantajlar ve dezavantajları inceleyeceğiz.

1. YO-YO Gezegenler



Uzayda yaşam da Dünya’nın dairesel yörüngesinin tam tersine, başka gezegenler uzun ve daha da belirgin eliptik yörüngeye sahiptirler. Kendi güneşlerine çok yaklaşıp kısa süreli de olsa kavurucu sıcaklara, çok uzaklaşıp dondurucu soğuklara maruz kalabiliyorlar. Her ne kadar yıldıza yaklaşırken ve uzaklaşırken arada geçen kısa süreler de yaşamın oluşması mümkün olsa da burada ki canlıların yaşamlarını idame ettirebilmeleri için okyanusların buharlaşmasına ve kışın dev bir kar topuna dönüşmesine alışmaları gerek.

2. Gözbebeği Gezegenler



Bu gezegenler de gezegenlerin bir yüzü daima aydınlık ve sıcakken, bir diğer yüzü tamamen karanlıktır. Bu özellikleri yüzünden güneşe bakan tarafın merkezinde sürekli büyük bir fırtına vardır. Karanlık yüzünde ise hep donma yaşanır. Arada kalan kısa bir kuşakta ise Dünyamıza benzer iklim koşulları görülebilir.


3. Ganymede'deki Okyanus Katmanları



Ganymede, Güneş sisteminin en büyük uydusudur. Bu uydunun donmuş yüzeyi altında birbirindan farklı basınç ve ısı değerlerine sahip okyanus katmanları olduğu düşünülüyor. Eğer bu uydu da yaşam var ise büyük bir ihtimal kayaç tabana dokunan en altta ki katmanda yaşamın başladığı düşünülüyor.

4. Başıboş Gezegenler




Kimi gezegenler güneşlerinin yörüngesinden fırlarlar ve evrende başıboş bir şekilde dolaşırlar. Her ne kadar sıcak olan gezegenleri sayesinde milyonlarca yıl yaşasalar da canlıların soğuk ve karanlık yaşama adapte olabilmeleri için kemosentez yapmaları gerekir. Astronomi profesörü Dimitar Sasselov’a göre "bir gezegen, merkezindeki sıcaklığı milyarlarca yıl koruyabilir. Bu zaman, yörüngesinde oldukları yıldızın ömründen bile fazladır".

5. Disko-Bar Gezegenler



Uzayda yaşam konusunu merak ediyor isek, bu bilgileri muhakkak bilmemiz gerekiyor. Yıldız patlaması sonrası oluşan pulsar yıldızlarının çevresinde bulunan gezegenler de güneş ışığı yoktur ve ancak kemosentez ile bu gezegenler de yaşam sürdürülebilir.

6. Sıvı Metan Gezegenler



Titan, Satürn’ün en büyük uydusudur. Titan’ın üzerinde bulunan dağ ve tepeler, nehirler ve bulutlardan dökülen yağmurlar ile gezegenimiz Dünya’ya çok benzer bir yapıda görünse de aslolan çok başkadır. Dondurucu soğuk, suyu anında adeta bir kaya gibi sertleştirir. Bu ay da sıvı kalabilen tek şey, doğal gazın ana bileşeni olan metan gazıdır. Eğer burada yaşam varsa dondurucu soğuklar nedeni ile çok yavaş bir evrim sürecine sahiptir.

Uzaylılar Nasıldır? Neye Benzerler?



Uzayda yaşam konusu bu kadar araştırılınca haliyle ortaya uzaylı konusu da çıkıyor. Uzaylıların görünüşlerini eminiz ki bu canlılara inanan herkes çok merak ediyordur. Bilim insanları bu konuda da bazı tahminler de bulunmuşlar. İşte o tahminler!

1. Yürüyen Yetisine Sahip Bitkiler



Uzayda yaşam var ise, burada ki yaşamlar da bitki ve hayvan ayrımı olmayabilir. Kalbi olan, su için ya da ışık için yer değiştiren canlılarla karşılaşmamız olasıdır. Fotosentez ile yaşamını sürdüren ve tehdit altında kalmadıkça yerini değiştirmeyen hayvanlar olması da olasıdır.


Neredeyse bir dinazor büyüklüğünde, sırtında fotosentez yapan bitkiler olan ve besinini doğrudan topraktan alabilmek amacıyla yayvan olan farklı yaratıklarla da karşılaşmak mümkündür.

2. Mega Yaratıklar



Uzayda yaşam işbirliğini de gerektiriyor olabilir. Binlerce ve belki de sayısız amip bir araya gelerek denizanası formunda dev bir şekilde karşımıza çıkabilir, binlerce karides boyutunda etoburlar birbirlerine adeta kenetlenerek bir canavar halini alabilir. Söz konusu uzayda yaşam olunca her şey hayal edilebilir.


Herhangi bir gezegenin kaç yıldız etrafında döndüğü ve yörüngesinin darlığı aynı zamanda o gezegenin ne kadar güneş enerjisi ve radyasyon alacağını da belirler. Bu sayede bu gezegende canlıların yaşamak fotosenteze mi yoksa kemosenteze mi ihtiyaç duyduğu tahmin edilebilir.


Hayvanların gücü ve dayanıklılığı kaslarına ne kadar oksijen iletildiği ile doğru orantılıdır. Buna rağmen bilim insanları hayvanları daha hareketli hale getirecek başka oksijen taşıyıcıları olabileceğinde hem fikirler. İşte tam da bu yüzden oksijen konusunda cömert davranan gezegenler de hiç durmadan sürekli uçabilen hayvanların olması da mümkün.

3. Minicik Kör Gezegenler



Karanlık ve soğuk olan gezegenler de uzayda yaşam sınırlı bir enerji kaynağı olan kemosentez ile sürdürülür. Bu işlem de organizmanın daha küçük boyutlarda olmasını gerektirebilir. Yani buna bir nevi Dünya da ki yaşamın minyatür hali de diyebiliriz. Ayrıca bu bölge de gözlerin görmesine de gerek yok. Burada yaşayan canlılar etraflarını başka yöntemler ile algılayabilirler.


4. Yüzen Dünyalar



Eğer bir gezegen de atmosfer çok yoğun ise burada yaşayan hayvanlar ile bitkiler çok, çok yüksekler de adeta havayı yararak yüzebilirler. Bir gün böyle bir gezegen ile karşı karşıya kalırsak uçan balina benzeri hayvanlar, çok yüksekler de gezen ahtapotlar görmek de mümkün.


NASA’nın planlarına göre 2023 ve 2024 de Europa’ya bir görev gerçekleştirilecek ve bu görev de Enceladus üzerinde yaşam belirtileri araştırılacak. ESA (Avrupa Uzay Ajansı) Jüpiter 3 uyduya; Ganymede, Callisto, Europa, 2022 de gerçekleşecek bir görev yapmayı planlıyor. Bu aylar da ise buzlaşmış kabukların altında sıvı olduğuna dair güçlü kanıtlar var. Dünyamız da ki okyanuslar da en derinler de yaşamlarını sürdüren oldukça sıra dışı canlılar olduğunu düşünürsek bu uydular da uzayda yaşam olacağı yönünde umutlar da var.


Yukarıda da bahsettiğimiz belgesellerden birinde Europa uydusu üzerinde birbiri üzerine yığılmış şekilde bulunan milyarlarca bakterinin üflenen ısı ve besinler ile yaşadığı bir ekosistem hayal edilmişti. Balık benzeri, hortumu olan ot obur bir hayvan türü ise kendi besinini bakteri tüplerini emerek sağlıyor ve kendisi de aynı köpekbalığına benzeyen canlılar tarafından av oluyordu.


Sasselov bunun prensipte mümkün olacağını düşünüyor ve ekliyor;
Dünya'da bugün yaşayan ve yakın geçmişte yaşamış karmaşık yapıdaki tüm canlıları alıp hepsini küçültmek lazım” diyor: “Aynı davranış, aynı karmaşık yapı 100 kat daha küçük bir ölçekte aynı olabilir mi? Tabii ki olur. 5 cm boyunda bir köpekbalığının nesi yanlış?”


Her bilim insanı elbette ki aynı fikir de değil, Ames Araştırma Merkezi’nden Dr. Yael Kisel;
“Güneş Sisteminde yaşam varsa muhtemelen mikrobiktir”
Derken
Dr. Seth Shostak ise;
“Tipik bir uzaylı neye mi benzer? Ufak, yuvarlak, mikroskop altında bakabileceğimiz bir kütle olacaktır”
Diyor.


Fikirler her ne kadar farklı olursa olsun, birçok bilim insanı uzayda yaşam olduğu konusunda hem fikir. Araştırmalara hız kesmeden devam etmek gerekiyor. Çünkü bir gün gerçekten uzayda yaşam bulunur ise bu insanoğlunun keşfettiği en önemli şey olacak.